top of page

Trajik İyimserlik mi? Toksik olumlama mı?

  • Yazarın fotoğrafı: Öykü Yavuz
    Öykü Yavuz
  • 5 gün önce
  • 4 dakikada okunur

Bazı insanlar vardır… Yanınızda durur ama yükünüzü hafifletmez. Sorumluluk almak yerine bahanelerin arkasına sığınır, kendi yolunu çizmektense başkasının yoluna taş koymayı marifet bilir. İyiliğe karşı suskun, kötülüğün ise gönüllü tellalıdırlar. Onlar için gerçek, çoğu zaman görmezden gelinmesi gereken rahatsız edici bir ayrıntıdır.


Bugün konuşacağımız konu tam da bu “gerçekten kaçış” meselesinin cilalı versiyonu: Toksik Olumluluk.

Yani, hayatın sert darbelerini yok sayarak, tüm karanlığı pembe bir boyayla kaplamaya çalışmak… İlk bakışta kulağa hoş gelebilir; kim istemez ki sürekli mutlu hissetmeyi? Ama işin aslı, bazen o parlak boyanın altında çatlaklar vardır — ve görmezden geldikçe büyürler.


Bu bölümde, “her şey harika” illüzyonunun nasıl zehire dönüşebildiğini, Viktor Frankl’ın Trajik İyimserlik yaklaşımıyla farkı ve gerçek anlamda hayata nasıl tutunabileceğimizi konuşacağız. Çünkü mesele, karanlığı yok saymak değil; onun içinde bile bir anlam ışığı bulabilmektir


Çevrenizde sorumluluk almaktan kaçınan, sürekli bahanelerin ardına saklanarak suçu üstlenmeyen, kendi yeteneklerini geliştirmek yerine başkalarının başarılarını kıskanıp onları yermekle uğraşan, iyiliğe tepkisiz ama kötülüğün çığırtkanlığını yapan… Kısacası, komplekslerine ve zamansız egosuna yenik düşmüş, olgun bir dünya görüşünden yoksun kişiler olabilir.


O halde gelin bu bölümün ilk konusu olan Toksik olumluluk kavramına biraz daha yakından bakalım.

Toksik Olumluluk ifadesi en basit tanımıyla, kişinin kendisinde ve çevresinde oluşan olumsuzlukları görmezden gelerek sürekli iyi tarafına odaklanma, bunu davranışlarına yansıtma ve bu tavrı sürdürme eğilimidir diyebiliriz. İlk bakışta “E, ne var bunda? Mantıklı olan da bu değil mi zaten?” diye düşünebilirsiniz. Fakat unutmayın; her şeyin fazlası zehir etkisi yaratır. Bu olumlama meselesi de buna dahildir.


Eğer söylenmesi gerekeni yerinde ve zamanında dile getiremiyor, sınırlarınızı çizemiyor, asıl düşüncelerinizi bastırarak dışarıya tam tersi bir tablo yansıtıyorsanız; bu durum benliğinizde, bilincinizde ve ilişkilerinizde çatlaklar oluşmasına yol açabilir.


Örneğin; kötü giden bir ilişkinizi her defasında inkâr ederek “Yoo, biz harika bir çiftiz” demek ya da iş yerinde ciddi sorunlar yaşarken sürekli “Her şey yolunda, her şey harika” demek, gerçek duygularınızla bağınızı koparabilir.


Benzer şekilde, çocuğunuzun eksiklerini görmezden gelip onu gerçekte olmadığı bir mükemmeliyet çerçevesine hapsetmek, onun ifade özgürlüğünü kısıtlar. Bilinmelidir ki; İnkar edilen, bastırılan ve görmezden gelinen olumsuzluklar bir gün mutlaka —hem de hiç beklemediğimiz bir zamanda— kendini açığa çıkarır.


Kendinizin toksik olumlu olup olmadığını anlamak için şu cümleleri sıklıkla kullanıp kullanmadığınıza bakabilirsiniz (özellikle olumsuz bir duruma tepki verirken):


“Her şey yolunda, merak edilecek bir şey yok.”


“Valla bak, her şey güllük gülistanlık.”


“Olur böyle şeyler, hepsi geçecek.”


“Merak etme, kimin başına gelmiyor ki?”


“Aman boşver, bundan sonrası harika olacak.”


“Her şey iyiye gidecek, şikâyet etmek yerine şükretmek lazım.”


“Olumlu düşünmelisin.”


“Biraz daha pozitif bak hayata.”


“Üzülme, her şey yoluna girecek.”


Bu tür cümleler, bir taraftan yaşanan olumsuzlukların üzerini kapatırken bir yandan da onlardan ders alma fırsatını elimizden alabilir. Çünkü hakikati görmezden gelmek ya da doğru olmadığını bildigimiz bir şeyi sürekli olumlamak, o olumsuzu maalesef ortadan kaldırmayacaktır.


Peki toksik olumlama madem bu kadar sıkıntı çıkarıyor bize, onun yerine ne koyabiliriz diye sorabilirsiniz.

Oradada karşımıza Trajik İyimserlik diye bir kavram çıkıyor.

"Yahu periyodik cetvele yeni element uydurur gibi yeni bir kavram daha çıkardın başımıza... Biz ne güzel başımıza ne gelirse; hayırlısı buymuş, kısmet diyelim, alnımıza ne yazıldıysa onu yaşarız, diyerek olumluyorduk her şeyi" dediğinizi duyar gibiyim.

Fakat toksik olumlama başımıza gelen akibetin değil bizim canımıza okur!


Gelelim nedir şu "Trajik iyimserlik" konusuna...

Bu kavram ilk olarak 1985 yılında, Holokost mağduru ve Logoterapi anlayışını bulup geliştiren Avusturyalı psikolog Viktor Frankl tarafından ifade edilmiştir. Bu kavram hem olumsuza hemde olumluya ayni anda yer açmak ilgilidir. Dikkat ederseniz "Toksik Olumluluk" tek taraflı çalışan bir iyimserlikten hatta olumsuz olanın yaşandığı anı dondurmadan yanadır. Oysa "Trajik iyimserlik" her iki duygununda insana kıymetli öğretiler kazandırdığını savunur. Bunu bizzat toplama kamplarında deneyimleyen Frankl, çevresinde yaptığı gözlemler sayesinde daha anlaşılır hale getirmiştir.


Elbette iyimser olmak iyi bir şeydir. Lâkin toksik iyimser her durumda yaşaması gereken acıyı, zorluğu, hatta matemi es geçerek alması gereken dersi, kazanması gereken tecrübeli edinmeden, en hafif tabirle tecrübe cahili kalacak ve aynı şekilde bir durumla karsi karşıya kaldığında yine aynı saçmalığı yaşayacaktır. Bunu yerine zorluğu tanımlayarak bunu bir meydan okuma olarak görmek çok daha kıymetli olacaktır.

Viktor Frankl'a göre hayat üç temel kaçınılmaz gerçek barındırır:


1. Yaşanan acı; hastalıklar, kayıplar, ekonomik sıkıntılar, hayal kırıklıkları gibi sebeplerle yaşanan

2. Suçluluk; hatalar, pişmanlıklar, vicdani ve ahlaki yükler nedeniyle yaşanan

3. Ölüm; hayatın bir gün sonlanacağı gerçeği


Trajik iyimserlik, bu üç gerçek karşısında inkâr etmeden, görmezden gelmeden ve zehirli iyimserliğe kapılmadan “yine de evet” diyebilme tutumudur.

Yani acının, kaybın veya felaketin ortasında bile hayata anlam katabilecek bir yön bulma iradesidir.

Frankl'in sözleriyle diyecek olursak;


“*İnsandan her şey alınabilir, fakat tek bir şey alınamaz: insan özgürlüğünün zirvesi – Her koşulda kendi tutumunu seçme özgürlüğüdür.”*


Ona göre yaşam, mutluluk sunmadığında bile anlam sunabilir; ve insan, acı çekse bile o acının içinde bir amaç bulabilir.


Toksik Olumluluk, sorunları inkar ederek sürekli "iyi düşün iyi olsun" modunda hareket eder.

Trajik İyimserlik ise yaşanan sorunu, acıyı veya trajediye kabul edip içindeki anlamı bulmaya çalışır.

Yani Viktor Frankl bu kavramla; acıyı seçemesek bile ona nasıl davranacağımızı, suçluluk duymadan hatalarımızla yüzleşerek gerekli dersi nasıl çıkarabileceğimizi, hayatın bir sonu olduğu gerçeğini inkar etmeden ikinci bir şansı elde etmiş gibi düşünerek zamanı nasıl daha bilinçli kullanmamız gerektiğini anlatır.

Yani kısaca Nietzsche'nin de dediği gibi;

“Yaşamak için bir nedeni olan, her bir nasıla katlanabilir”


Evet biliyorum "Korkuyorsun"

Evet biliyorum "Kaygı duyuyorsun"

Ve Evet biliyorum "sürekli iyi düşünerek kendini sakinleştirmeye çalışıyorsun"

Fakat tüm bunların tek bir anlamı olduğunu bilmelisin; işte o anlam da senin gerçekten bir insan olduğundur.

Ve gerçek insanlar korkar, endişe duyar, olumlama yapar... Bir şey daha var ki, insan olmak yaşarken hem acıya hem de mutluluğa yer açmak demektir.


Başka bir Akıl Fikir Gezegeni bölümünde görüşünceye dek, sağlıcakla kalın.

Comments


bottom of page