
Soğuk bir kış sabahında, çok sayıda oklu kirpi, donmamak için birbirlerine sıkıca yaklaştı. Ancak bir süre sonra, oklarının keskin uçlarından rahatsız olmaya başladılar ve ayrıldılar. Üşüdüklerinde tekrar bir araya gelerek sıcaklığı paylaştılar. Ancak oklarının batmasıyla birlikte tekrar uzaklaşmak zorunda kaldılar. Böylece, soğuktan donmaktan ve acı çekmekten kaçmak arasında gidip gelerek yaşadıkları bir ikilem ortaya çıktı. Kirpilerin içinde bulunduğu bu durum, insanların ilişkilerinde de sıkça karşılaşılan bir durumu temsil eder. Biz İnsanlar, iç dünyamıza ait yalnızlık ve sıkıntıyı paylaşmak için bir araya gelmeyi isteriz. Ancak aynı insan evladı birbirlerinin hatalarından ve eksikliklerinden rahatsızlık duyduklarında, uzaklaşmaya ve kendilerini korumaya çalışırlar. İşte bu noktada, bir araya gelinebilmesi için bir denge noktası bulunması gerekmektedir. Kirpilerin yaşadığı denge noktası, nezaket ve görgü kurallarının belirlediği ortak bir alan yaratmak olmuştur. İnsanlar da ilişkilerinde aynı şekilde, karşılıklı hoşgörü ve saygı çerçevesinde bir araya gelebilirler. Her birinin farklı özellikleri ve hataları olabilir, ancak bu durumu kabul ederek, birlikte var olmanın yollarını bulabilirler.
Arthur Schopenhauer"un yazmış olduğu bu ikilem, insan ilişkilerindeki zorlukları ifade eden oldukça güzel bir metafordur. İnsanların birbirleriyle bağlantı kurmak ve bir arada olmak istemesine rağmen, bazen bunu gerçekleştirmek zorlaşabilir. Ancak anlayış, sabır ve özveriyle, insanlar bu zorlukları aşabilir ve anlamlı ilişkiler kurabilirler.
Kirpi ikileminden hareketle edebiyat dünyamızda 2000 sonrası yazılan bir kitaptan söz etmek isterim sizlere. Fas asıllı Fransız yazar ve akademisyen Muriel Barbery'nin kaleme aldığı “Kirpinin Zarafeti” tıpkı Oklu kirpilerin kendi aralarındaki mesafeyi ayarlaması gibi kitaptaki kahramanlar da aynı şekilde uygun mesafeyi oluşturarak harika ve nitelikli bir ilişki kurma yolu bulmuşlar.
Bir apartmanda kapıcılık yapan, üstüyle başıyla hatta nasırlı elleriyle, dışarıdan bakan herkesin öyle gördüğü 54 yaşındaki Rene Michel, 13 yaşına girerken varoluşsal krizlerin eşiğinde olan bir ergen Paloma Josse ve yakın tarihlerde apartmana yeni taşınan 60 yaşlarındaki Japon Beyefendi Kakuro Ozu…
İlk başta birbirine hiç benzemeyen, hayat görüşleri farklı, dünyaya başka başka pencerelerden bakan bu kişileri birbirine bağlayan ne olabilir ki acaba diye düşünüyorsunuz. Sonra şu cümle kulaklarınızda yankılanmaya başlıyor. “dış görünüşüne göre yargılandığın insanlardan hiçbir şey öğrenemezsin”
Bir bakarsın kapıcı bir kadın Rus edebiyatından, Japon sinemasından, İtalyan resim sanatından bahseder, bir bakarsın intiharın eşiğinde sorunlu zannettiğin ergen bir kız üstün zekasıyla seni büyüler, bir bakarsın başka bir ırktan ve kültürden gelen birisi hayatın sıcaklığını hissettiriverir.
Kirpinin Zarafetinin bolca okunmasını, hatta okurken bazı bölümlerinin altının çizilmesi gerektiğini de düşündüğüm bir kitap olduğunu söylemek isterim.
Madem bu kadar şey söyledik o vakit kitaptan bir alıntıyla bitirelim bu bölümüde
“Bedenin çöktüğünü, dostların öldüğünü, herkesin sizi unuttuğunu, sonun yalnızlık olduğunu unutmamak gerekir. Bu yaşlıların da bir vakitler genç olduğunu, bir ömürlük zamanın gülünç olduğunu, bir gün yirmi yaşında, ertesi gün seksen yaşında olunduğunu da unutmamalı.yarından çekinmenin nedeni şimdiki zamanı inşa etmeyi bilmemektir ve şimdiki zamanı inşa etmek bilinmeyince, bunun yarın yapılabileceği söylenir, ama bu da berbat bir şeydir; çünkü yarının daima bugün olduğunu görmüyor musunuz?
Sağlıcakla kalın /içaforiz 🤗
Comments