Farkındalığın Negatif Hali
- Öykü Yavuz
- 17 Haz
- 3 dakikada okunur

Sürekli aynı duygusal döngüleri yaşayıp, aynı düşünce kalıplarında sıkışıp kalmak zorunda mıyız? Geçmişin izlerini taşıyan ve olumsuz farkındalıklarımızı yaratan her ne ise hayatımızı sonuna dek kontrol mü etmeli?
Elbette hayır. Ancak bunun için önce farkındalığın gerçekten ne olduğunu ve ne olmadığını ayırt etmemiz gerek…
Bu bölüm sizleri Farkındalık kavramının negatif yönüyle tanıştırmak istiyorum. Gelin önce kısa bir tanımlama ile başlayalım komumuza;
Farkındalık dendiğinde genelde aklımıza gelen en basit tanım; bir olumsuz durumun, duygunun ya da davranışın üzerimizdeki etkisini o anda, öncesinde ya da sonrasında fark edebilme halidir. Böylece bu olumsuz sürece bakış açımız değişir ve yanlış olduğu ortaya çıkan durum daha rahat çözümlenebilir.
Peki ya farkındalığımızın kendisi baştan hatalı bir bakış açısıyla şekillenmişse?
Zihnimiz çocukluk döneminde, yani hayat kurgumuzun yazılıp çizildiği o en hassas evrede, sağlıksız bir farkındalık anlayışıyla biçimlendiyse ne olur? Bu durumda, yaşanan her olumsuz süreçte odak noktamız da, çözüm tercihimiz de, bize tanıdık gelen —ama belki de zararlı olan— konfor alanına doğru kaymayacak mı?
Bu durumu daha iyi açıklamak için bir örnek verelim:
Diyelim çocukken narsist, otoriter ve şiddet eğilimi olan bir ebeveynle büyüdünüz. Her yanlış yaptığınızda —hatta çoğu zaman herhangi bir şey yapmadığınızda bile— size bağırılıp çağırıldı. Bu ortam o kadar yoğun yaşandı ki, zamanla insan ilişkilerinin doğası gereği böyle olduğunu düşünmeye başladınız.
Şimdi bahsi geçen bu çocuk yetişkin haline ulaştığında, böylesi bir çatışma ortamı yaşadığını farzedersek, mevcut farkındalığı hangi yöne kayacak, odak noktası yaşanan hadisenin neresinde olacaktır?
Zihne olumsuz işlenen çocukluk dönemi yaşam kurguları yüzünden, farklı olasılıkların göz ardı edildiğine sık sık şahit olmuşumdur. Çatışma yaşayan birey, gerçeklik algısını kaybettiği halde en basit bir çıkış noktasını bile görememekte; bununla birlikte, olumsuz olanı çözüp kurtulmak yerine orada kalmayı tercih etmektedir. Bunun en temel sebebi ise, biraz önce de söylediğim gibi, bireyin kendi psikolojik konfor alanına aşina ve alışkın olması; geçmiş yaşam kurgusuna sadık kalmasıdır.
Yani normalde, içine düşülen kuyudan nasıl çıkılması gerektiğini göstermesi beklenen olumlu farkındalık hali, tersine işleyerek olumsuz bir farkındalığa dönüşmektedir.
Bir zamanlar kazanılmış olan bu negatif farkındalık, zamanla üzerine binen varoluş kaygılarıyla daha da pekişebilir. Bu da bireyin olumsuza dikkat kesilme eğilimini artıran başka bir etmen haline gelir.
Bilindiği gibi, biz insanların yaşadığı anlamlı süre oldukça sınırlıdır. Çünkü daha bebeklikten itibaren, bize toplum tarafından biçilmiş roller verilir ve biz de bu rolleri sorgulamadan oynamak zorunda kalırız. “İyi evlat”, “uslu çocuk”, “başarılı öğrenci”, “sorumlu yetişkin” gibi etiketler daha kim olduğumuzu bile anlayamadan üzerimize yapışır.
Üstelik yalnız değiliz bu sahnede. Çevremizdeki herkes de aynı zorunlulukla kendisine verilen —ya da zamanla içselleştirdiği— rolleri yerine getirir. Kimimiz sessizce boyun eğer, kimimiz mücadele eder gibi yapar ama çoğu zaman sistemin dışına çıkmak cesaret değil, tehdit gibi algılanır. Çünkü bu roller sadece dış dünyanın beklentisi değil, aynı zamanda bizim kim olduğumuza dair algımızın da bir parçası haline gelir.
İşte tam da bu nedenle, geçmişte olumsuz bir farkındalıkla biçimlenmiş bir zihin, içinde bulunduğu kuyunun dışını göremez. O karanlık, artık tanıdıktır; hatta bir yönüyle güvenlidir. Ve böylece birey, hem kendi psikolojik konfor alanına hem de üzerine giydirilen toplumsal role sadık kalarak var olmaya devam eder.
Fakat bu devam ediş, gerçek bir yaşam değil; sadece sürdürülen bir ezberdir.
Peki farkındalığın bu negatif yönü nasıl dönüştürülebilir? Yani bireyin geçmişten gelen çarpık farkındalık biçimi, zamanla nasıl sağlıklı ve yapıcı bir hale evrilebilir?
Bu noktada en önemli ve etkili adım, bir uzmandan profesyonel destek almaktır. Çünkü zihnimiz farkında olmadan birçok olayı, ilişki biçimini ve hatta kendi benliğimizi, çocuklukta yazılmış senaryoların filtresinden geçirerek algılar.
Eğer sürekli olarak olayların ya da kurulan iletişimlerin yalnızca olumsuz yanlarına odaklanıyor, karşılaştığınız tavır ve davranışlarda hep tehdit ya da değersizlik arıyorsanız; bu, büyük olasılıkla bilişsel ve duygusal çarpıtmaların etkisidir. Zamanla bu çarpıtmalar, hayatla ilgili yanlış ve katı inançlara dönüşerek farkındalığınızın yönünü olumsuz bir tarafa çevirir.
Gerçek farkındalık, geçmişin acılarını evirip çevirip yeniden yaşamak veya sürekli dikkatimizi çeken olumsuz değer yargılarına odaklanmak değildir. Bu seylerin zihnimizde oluşturduğu yanlı ve çoğu bize bile ait olmayan yansımaları farkederek oradan sağlıklı bir şekilde çıkmayı istemektir.
Başka bir Akıl Fikir Gezegeni bölümünde görüşünceye dek, sağlıcakla kalın
Comments