Beyaz Geceler
- Öykü Yavuz
- 11 Nis
- 3 dakikada okunur

Dostoyevski’nin Beyaz Geceler adlı eseri, bir kıvılcımın karanlığı anlık olarak aydınlatması gibi, sadece dört gece süren bir mutluluk ve umut hâlini konu edinir. Romantik edebiyatın güzel örneklerinden biri olan bu kısa roman, dört gecelik bir yakınlaşmanın ardından yaşanan hüzünlü bir ayrılıkla son bulur.
Hikâyemizin anlatıcısı, birçok Rus klasiğinde rastladığımız üzere, yedinci dereceden bir devlet memurudur. Hizmetçisiyle birlikte iki oda bir salonluk mütevazı bir evde yaşar ve hiç arkadaşı yoktur. Yalnızlığı öyle derindir ki, Petersburg sokaklarında yürürken evlerle, apartmanlarla sohbet eder.
Yine böyle bir gecede, sokağın başında kendi kendine ağlayan genç bir kadınla karşılaşır. İçinde uzun bir tereddüt yaşasa da, utangaçlığını bir kenara bırakarak yanına gider ve yardım teklif eder. Başta karşılık alamaz; genç kadın korkuyla kaçarken bir başka sokakta sarhoş bir adam tarafından rahatsız edilir. Bu olay üzerine, anlatıcımız kararlılıkla yardım teklifini yineleyerek genç kızın güvenini kazanır. Böylece bu iki yalnız insan tanışır ve bir sonraki gece tekrar buluşmak üzere ayrılırlar.
İkinci gece buluştuklarında, birbirlerini daha yakından tanımaya başlarlar. Ancak genç kız—adının Nastenka olduğunu öğreniriz—ilişkilerinin dostça kalmasını ister ve anlatıcının içindeki duyguları açığa vurmasına engel olur. Zira Nastenka’nın bir sevgilisi vardır. Bir yıl önce zorunlu sebeplerle ayrıldıkları bu adamla tekrar buluşmak üzere sözleşmişlerdir. Ne yazık ki, bizim hayalperest kahramanımız tam da bu bir yıllık bekleyişin son günlerinde Nastenka ile tanışmıştır.
Geceler ilerledikçe anlatıcının duyguları derinleşir, fakat Nastenka sürekli sevgilisinden bahseder ve onunla yeniden bir araya geleceklerine dair umudunu dile getirir. Bu durum anlatıcımızı üzse de, Nastenka ile vakit geçirmekten büyük mutluluk duyar, hatta sevgilisinin dönüşüne yardımcı olmaya bile çalışır. Son gece, anlatıcımız duygularını daha fazla saklayamayarak ona âşık olduğunu itiraf eder. Nastenka da onu sevdiğini söyler, ama kalbi hâlâ eski sevgilisinin dönüş umudunu taşımaktadır.
Tam her şey mutlu sonla bitecekmiş gibi görünürken, Nastenka’nın beklediği adam aniden çıkar gelir. Böylece hayalperest anlatıcımız, Nastenka’yı kaybeder ve tekrar kendi yalnızlığına dönmek zorunda kalır.
Beyaz Geceler, Dostoyevski’nin erken dönem eserlerinden biridir. Ancak ilerleyen yıllarda kaleme alacağı ve tüm dünyada büyük ilgiyle okunacak romanların habercisi niteliğindedir.
Bu kısa ama derinlikli eser; yalnızlık, umut, fedakârlık ve hayal kırıklığı gibi insan ruhunun temel duygularının, hayatın kısa anlarında ne denli hızla değişebileceğini gösterir. Beyaz Geceler, insanın bir anda hayal kurabileceğini, sevinebileceğini, bağlanabileceğini ve aynı hızla tüm bunları yitirerek hayal kırıklığına uğrayabileceğini çarpıcı ve etkili bir hikaye ile anlatır.
Bildiğiniz gibi “beyaz” renk; saflığı, sadakati, masumiyeti ve hassasiyeti simgeler. Ancak beyazın bir başka özelliği daha vardır: Her an üzerine başka renkler dökülerek kendi özünü yitirebilir ya da en ufak bir kirle kolayca lekelenerek o temiz ve saf hâlinden uzaklaşabilir. Dostoyevski’nin Beyaz Geceler adını seçerken bu anlamları da göz önünde bulundurmuş olabileceğini düşünmek hiç de uzak bir ihtimal değildir. Bunu şunun için söyledim; Kitabın sonunda sevgilisinin dönmeyecek olma ihtimalini artık düşünen Nastenka, bir anda esas kahramanımıza yöneliverir. O ana kadar dost kalalım, arkadaş olalım derken, umudunu yitirmeye başladığında yeni bir yol çizmeye başlar. Burada Nastenka'ya sadakatsiz demek istemiyorum ama yinede hayat devam ediyor demiş olabilir. Bu da bizlere Beyaz Gece metaforunun her an başka renklere dönüşebilme potansiyelini düşündürür.
Her ne kadar hikâye, iki genç insan arasında gelişen duygusal bir yakınlaşma çerçevesinde anlatılıyor gibi görünse de, eserde göz ardı edilmemesi gereken başka karakterler de vardır. Örneğin Nastenka’nın sevgilisi, aynı zamanda onun ve ninesinin evinde kiracı olarak kalan bir gençtir.
Bu detay neden önemli? Çünkü Nastenka’nın ninesi, her ne kadar görme engelli olsa da, zihniyet olarak oldukça baskıcıdır. Torununu korumak adına onun başka insanlarla arkadaşlık etmesine kesinlikle izin vermez. Ona göre genç bir kızın namusu, ancak dış dünyayla olan ilişkilerinin sınırlandırılmasıyla korunabilir. İlginç olan ise, gençliğinde bu tür ilişkilerden bizzat tecrübe sahibi olduğunu söyleyerek övünmesidir. Bu da ninenin, kendi geçmişiyle torununa dayattığı ahlak anlayışı arasındaki çelişkiyi ve bir tür ikiyüzlülüğü ortaya koyar.
Nihayetinde kitabı bitirirken Nastenka ve sevgilisi el ele oradan ayrılırken hayalperest anlatıcımız arkalarından bakarak yine kendi yanlızlığı ile başbaşa kalır.
Son
Başka bir bölümde görüşmek üzere, Sağlıcakla kalın🙏
Comments