top of page

#Başıboşlar Kanunu

  • Yazarın fotoğrafı: Öykü Yavuz
    Öykü Yavuz
  • 15 Nis
  • 2 dakikada okunur

"Yıl 1572… Eğer işsizsen, açsın… Eğer dileniyorsan, suçlusun… Ve eğer yakalanırsan, alnına kazınan bir 'V' harfi ile ömür boyu damgalanıyorsun. Bu, sadece bir yasa değil; Ortaçağ İngilteresi'nin sert vicdanıdır. Bu bölümde sizlerle, Başıboşlar Kanunu'nun gölgesinde yaşayan insanların hikayesini paylaşmak niyetindeyim.


Bölüme başlamadan önce zamanı biraz geriye sarmak isterim.1300’lü yılların başına, Avrupa’nın dört bir yanını saran feodal beyliklerin hüküm sürdüğü günlere...Bu dönemde serfler ve köylüler, kendilerine ait olmayan topraklarda canla başla çalışarak kıt kanaat geçinmeye çalışırdı. Ne kadar emek verirlerse versinler, hiçbir şeyin gerçek sahibi olamazlardı. Toprak, üretim ve hatta hayatları bile bağlı oldukları beylerin kontrolündeydi.

Zamanla bu düzene karşı bir öfke birikti. Köylüler isyan etti; efendilerine başkaldırdılar.Kısa bir süreliğine özgürlük rüzgârı estiyse de, para ve nüfuz her zaman olduğu gibi güçlü olanın tarafındaydı. Yeniden bastırılan bu halk, eski düzenin daha da katı bir versiyonuyla yüzleşti. Bu kez daha az kazanarak, daha fazla çalışmak zorunda bırakıldılar.

Tam bu noktada, tarihin akışını değiştiren büyük felaket patlak verdi: Kara Veba.Avrupa’yı kasıp kavuran bu salgın binlerce can aldı. Nüfus hızla azalırken, tarlalar boş kaldı, üretim durma noktasına geldi. Bu, köylüler için ikinci bir fırsat demekti. Artık azınlıktaydılar ve bu azlık, onların pazarlık gücünü artırdı. Daha yüksek ücretler talep etmeye başladılar. Toprak sahipleri ise bu talepleri kabullenmek yerine, her zamanki gibi iktidarın kapısını çaldı.

Kral, beylerin feryadına kulak verdi. Hemen harekete geçildi.Etrafta ne kadar dilenci, başıboş gezgin, serseri varsa tutuklanacaktı. Bir kez daha suçlu bulunurlarsa, alınlarına "başıboş" anlamına gelen *Vagabond* kelimesinin baş harfi olan V harfi kızgın demirle dağlanacaktı. Çalışmayı reddedenler içinse daha ağır bir ceza vardı: idam.

İşte bu şekilde ortaya çıktı: Başıboşlar Kanunu.Yoksulluğun suç sayıldığı, çalışmayanın damgalandığı ve emeğin bile yalnızca güce hizmet ettiği karanlık bir dönem…


Bu anlattıklarımın ardından, adım adım yaklaşan kapitalist sistemin ayak seslerini duymuş olmalısınız.Bugün geldiğimiz noktada elbette kimse, başıboş geziyor, avare ya da dilenci diye sıcak demirle damgalanmıyor.Kimse işsiz olduğu için hapse atılmıyor ya da idam edilmiyor belki...Ama sistemin arkasında duran büyük şirketler ve onların sahipleri, tıpkı yüzlerce yıl önce olduğu gibi, emeğinin karşılığını alamayan insanları ötekileştiriyor.Ve onları, makus kaderlerine razı olmaya zorluyor.


Bugün, dünyanın pek çok ülkesinde en büyük sorunlardan biri işsizlik.Birçok insan ya iş bulamıyor ya da kendi yeteneklerinin çok dışında, hatta aşağılayıcı koşullarda çalışmak zorunda kalıyor. Üstelik bunu da üç kuruşluk maaşlarla yapıyorlar.

Beslenme, barınma, güvenlik gibi temel ihtiyaçlar bile artık fahiş fiyatlarla sunuluyor.İnsanlar, hayatta kalmanın asgari şartlarını bile karşılamayan işlerde, insan onuruna yakışmayan ücretlerle yaşamaya mecbur bırakılıyor.Bu yalnızca bireylerin değil, insanlığın da ölüme terk edilmesidir.

Kaldı ki, insanca yaşamak yalnızca bir işe sahip olmak demek bile değildir.Ama ne yazık ki, bu düzene karşı çıkan, sistemin çarpıklıklarını dile getiren insanlar da toplumdan dışlanıyor.Farklı düşünüyorlar diye çeşitli etiketlerle, yaftalarla, dışarı itiliyorlar.

Ve bu da başlı başına bir başka insani ayıptır.


Ve şimdi...Tarih boyunca değişen tek şeyin yöntemler, biçimler ve araçlar olduğunu görüyoruz.Ortaçağ’da alınlara kızgın demirle damgalar basılıyordu.Bugün ise görünmeyen, sessiz damgalarla insanlık sınıflara ayrılıyor.Kimi 'verimsiz' denilerek göz ardı ediliyor, kimi 'uyumsuz' sayılarak dışlanıyor.

Sistem, biçim değiştirse de özünü koruyor:İtaat etmeyeni hizaya sokmak, sorgulayanı susturmak, çalışmayanı suçlamak...

Ama şunu unutmamalıyız:İnsan, sadece bir üretim aracı değildir.Hayatı yalnızca çalışmak, tüketmek ve susmak değildir.

İnsanca yaşamak; hakkıyla yaşamak, onurla yaşamak, düşünerek, sorgulayarak, paylaşarak yaşamak demektir.


Başka bir Akıl Fikir Gezegeni bölümünde görüşünceye dek, Sağlıcakla kalın 🤗

Comments


bottom of page