#Züppe-i Âlem
- Öykü Yavuz
- 6 May
- 5 dakikada okunur

Gelin sizi bu bölüm Tanzimat döneminin üç
züppe-i Alem ismiyle tanıştırayım.
Recaizade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdalısı karakteri Bihruz Bey, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Meftun ve Şatırzade Şöhret Bey'i ile…
Tabi bunu yaparken dönemin tarihi ikliminden de biraz destek almamız gerekiyor ebette…
19.yy’lın ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti'nin her geçen gün zayıflayan idari, askeri ve ekonomik zaafları günbegün su yüzüne çıkarken, Avrupa Devletleri'ndeki tam tersi durumlar mevcut idari koşulların yeniden düzenlenmesini gerketirmişti. Bu sebeple II. Mahmut döneminde başlayan Yeniçeri ocağının kaldırılması Tanzimat döneminin başat tetikleyicisi işlevi gibi gözükmekte. Sonrasında yerine geçen Padişah Abdülaziz döneminde Tanzimat resmen ilan edilerek neredeyse 19.yy’lın ikinci ve üçüncü çeyreklerinde etkisini sürdürmüş. Bu dönem gerçekleşen ıslahat hareketleri ile Osmanlı Devleti yenilikçi bir anlayışa geçecek zanni ile hareket etse de altını bir türlü dolduramadığı yeniliklerin hüsrana uğramasından da kaçamamış. Aslına bakarsanız dönem itibari ile; Osmanlı'nın Avrupa'ya öykünerek yapmaya çalıştığı sistem değişikliği halinin, bir bakıma demokratikleşme sınavı olduğunu bile söyleyebiliriz. İdari anlamda parlementer sistemin, hukuki anlamda adil ve yasaya uygun bir adalet sisteminin, eşit insan hakları açısından vatandaşlık sisteminin, eğitim ve öğretim açısından daha bilime ve dünyaya uyumlu eğitim çabasının ve temel hak ve özgürlüklerin daha rahat bir şekilde ifade edilmesinin verildiği bir sınav…
Gerçi başka bir açıdan bakacak olursak bu değişimi yaratan etkilerle yine bu değişimi isteyen etkilerin çıkar odaklı yaklaşımları da yok değil ama yinede Tanzimat Edebiyat eserlerine baktığımızda daha yenilikçi ve daha açık bir ifade özgürlüğü atmosferinin de oluştuğunu görebiliyoruz.
Ne zamana kadar? Elbette bu dönemi bitiren ve yerine tekrar tek adam rejimini geri getiren II. Abdülhamid'in tahta çıkışına kadar.
19. yy'lın dördüncü ve son çeyreği biraz önce saydığım pek çok ıslahat hareketinin de sonlanması anlamına gelir.
Padişah Abdülhamid başa geçtiğinde daha merkezi bir yönetim anlayışını tercih ettiği için yenilik anlayışı da ona göredir. Maalesef bu yenilikçi tutum daha çok baskılama ve sansür üzerinden gerçekleşir. 1880 - 1908 yani Abdülhamid'in tahttan inmesi ve II. Meşrutiyet'in ilan edildiği yıla kadar hak ve özgürlükler anlamında, özelikle edebi anlamda yeni bir şey üretilemez. Zira çoğu yazarın bir çok eseri ya sansüre uğramış ya da yeni bir şeyler yazmaması için kalemleri ellerinden alınmıştır.
Gelelim Tanzimat döneminde yaratılan, bu bölüme ilham olan ve zihnime gayri resmi sponsor olan yazarların yarattığı üç karaktere ve dahi bahsi geçen hikayelerine…
İlk karakterimiz Recaizade Mahmud Ekrem Efendi'nin yazmış olduğu Araba Sevdası eseri ve onun mirasyedi, şaşkın, saf ama bir o kadar da züppe karakteri Bihruz Bey'e..
Bihruz Bey, Batı’ya hayran, gösteriş düşkünü bir alafranga züppedir. Gerçekte bir türlü öğrenemediği Fransızca dilinde ezberlediği kelimelerle süslü cümleler kurar, arabasına ve kıyafetlerine her şeyden çok daha fazla kıymet verir, ama hayata asla derinlemesine bakmaz. Bir gün Çatalca Parkı'nda dolanırken Periveş adında bir kadına rastlar ve aniden âşık olur; fakat bu aşk aslında onun hayal dünyasının bir ürünüdür. Zira bu aşkın başlaması bahsi geçen bu genç kadının iyi giyimli, bakımlı olması ve bindiği arabanın o dönemin zenginlerinin kullanabileceği tarzda bir araba olmasıdır. Arkadaşı Keşfi Bey'in ona söylediği bir yalan yüzünden Periveş’in olduğunu zanneder.Kadın ölünce dünyası darma dağın olur. Lakin aslında yasını tuttuğu şey, kendine kurduğu sahte masalın yıkılmasıdır.
Araba Sevdası hikâyesi ile içinde barındırdığı yan karakterleri ile de oldukça kıymetli bir eserdir.
Mesela Bihruz Bey'in aşık olduğu Periveş hanım. Periveş genç, güzel, alımlı fakat fakir bir ailenin kızıdır. Küçük yaşta evlendirilmesi ve fakat sonra ayrılması ile onun güzelliğinden fayda sağlayan Orta yaşlı çingene bir kadın ile başla bir hayatın insanı olmuştur. Daha çok zengin avcısı bir kadın olan Periveş, tıpkı asıl karakterimiz Bihruz Bey gibi dönemin yüzeysel batılı anlayışını kendine örnek alan başka bir karakterdir. Yine romanda çoğu anlattığı hadisenin yalan olduğunu bildiğimiz ve Bihruz Bey’in işyerinden arkadaşı Keşfi Bey de ilginç bir karakterdir. Bihruz Bey kendini olduğundan ne kadar farklı göstermek için çabalıyorsa, Keşfi Bey de kendini ve çevresini uydurduğu yalanlarla kandırmaya çabalamaktadır. Bir başka yan karakter ise Mösyö Pierre’dir.
Pierre, Bihruz Bey'in hem akıl hemde bir türlü öğrenemediği ama konuşurken sürekli araya serpiştirdiği Fransızca kelimeleri öğrendiği hocasıdır. Pierre'in tek gayesi maddi çıkarlarının hiç bir zaman kesilmemesi üzerinedir.
Her duyduğuna inanan, marka kıyafetler ile şahsiyet kazandığını sanan, üç beş Fransızca kelime ile kendini modern ve eğitimli zanneden, babasından kalan malı mülkü bu saçma gösteriş ve kendini gösterme uğrunda heba eden Bihruz Bey'i tanımak isterseniz Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası eserini okumanızı öneririm. Zira Bihruz Bey, sadece bir karakter değil; yanlış batılılaşmanın, yüzeysel modernliğin ve içi boş hayallerin simgesidir. Kendisi tıpkı içine binip gezmekten hoşlandığı arabası kadar dar ve sığ görüşlü bir karakterdir.
Gelelim ikinci züppemiz Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın ilk eseri olan *Şık* kitabına..
Şöhret Bey, alafranga görünmeye çalışan, bilgi yerine gösterişle öne çıkan sahte bir aydın taklitçisidir. Gürpınar kitabında Şatırzade Şöhret Bey'i o kadar komik karikatürize etmiştir ki; ona üzülürken kahkaha atmaktan da geri duramazsınız.
Şöhret Bey, her davranışıyla Batı’ya özenir ama asla özünü bilmez; Konuşurken Fransızca kelimeleri yalan yanlış, gelişigüzel serpiştirir cümlelerinin içine, okuduğunu anlamaz, anladığını bilmez, bildiğinden şaşmaz ve bu şaşkınlığı başına olmadık dertler açar. Her şekilde kendini fikir sahibiyim zanneder. Ağzı var diye her şeyi söyleyebileceğini zanneden tiplendendir anlayacağınız şu Şatırzade Şöhret Bey.
Onun için çevrede şık görünmek çok önemlidir. Fakat taklitin kendini göstermek için abartıya kaçması gerektiğini hepimiz biliriz. Biz biliriz de maalesef Şöhret Bey bunu da pek bilmez.
İşte böyle; Şöhret Bey de rüküş olduğunu bilmeden giyinir kusurlarını bilmeden kuşanır, takar takıştırır. Kösteği vardır ama ucunda saati yoktur, kundurası vardır ama ökçesinin bir kenarı kopuktur. Anlayacağınız her şeyi ya bir fazladır ya da bir şeyleri eksik. Yani olduğu yerde sayan yavan, saf, görgüsüz bir karakterdir Zât-ı alileri
Şöhret Bey, şekliyle Batılı ama ruhuyla boş bir taklitçidir. Gürpınar da kaleminden dökülen bu karakter ile sahte entelektüellerin komik ve acıklı yüzünü müthiş bir şekilde anlatmıştır.
Bence *Şık* kitabı **mutlaka okunmalı, okurken de hem eğlencesi hemde gerekli dersleri alınmalıdır.
Züppe-i alemin üçüncü karakteri yine Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın *Şık* kitabının daha katmalı ve daha edebi bir kurgu ile anlattığı Şıpsevdi kitabının ana karakteri Meftun Bey'dir.
Meftun Bey, diğer karakterlerden biraz Farklıdır. Zira o eğitim almak için gerçekten Fransa'ya gitmiş ve orada bir süre vakit geçirmiştir. Fakat bu eğitim öğretim hayatı daha çok gezip tozmakla, Fransız bohem tarzını yansıtan yerlerde eğlenip coşmakla geçen boş ve beyhude bir zamandır. Hatta denilebilir ki, Fransa da kaldığı süre zarfında Fransızcayı bile doğru dürüst öğrenememiş bir başka yüzeysel zat-ı şahaneleridir.
Meftun Bey okulu bitirip İstanbul'a döndüğünde ailesinin yaşadığı evi ve dahi içindeki insanları kendince frankofon bir tarza dönüştürmeye çalışır. Zaten bizzatihi kendisi bir taklitken tüm ailesini de taklitin taklitine dönüştürmekten geri durmaz.
Özelikle yaşayış ve kültürel anlamda apayrı iki bölgenin saçma sapan bir karışımı ile hem komik hemde üzerine çokça düşünelecek bu roman, okuyucusuna hem inanılmaz keyifli bir zaman geçirtecek, hemde böylesi saçma bir düsturun ne kadar absürt olabileceğini ve şaklabanca bir işe dönüşebileceğini anlatmış olacaktır.
Takdir edersiniz ki, bir yemeğin suyunun suyundan yapılan yemek oldukça yavandır. İşte Meftun Bey ve avanesi de bu tatsız yemeğin ne kadar lezzetli olduğuna kendilerini inandırmaya çalışan şaşkın bir gurup insandır.
Meftun Bey, tıpkı moda gibi sürekli fikir değiştiren, zihninden çok dünyayı gördüğü haliyle yaşayan vurdumduymaz, savurgan bir tiptir. Onun hikâyesi, düşünmeden safi görüntüye özenmenin, fikirden çok şekli önemsemenin trajikomik tablosudur.
Araba Sevdasında Bihruz Bey, olmak istediği kişiyi ve kültürü taklit ederek kendine varolmayan hayalperest bir dünya yaratır.
Şık kitabında Şöhret Bey, sahip olmadığı eğitim ve kültürün oyuncağına dönüşür.
Şıpsevdi kitabının ana kahramanı Meftun Bey ise her gördüğünü kendinde ve başkalarında uygulamaya kalkıştığı için giderek kimliksizleşir.
Ve geldik bir bölümün daha sonuna.. Başka bir Akıl Fikir Gezegeni bölümünde görüşünceye dek, sağlıcakla kalın🤗
Comments