top of page

Kazuo İshiguro

  • Yazarın fotoğrafı: Öykü Yavuz
    Öykü Yavuz
  • 19 May
  • 2 dakikada okunur

Bazı hikâyeler vardır… İlk başta masum görünür. Tanıdık bir okul, çocuk kahkahaları, çimenlere serilmiş yaz günleri… Ama Kazuo Ishiguro’nun Beni Asla Bırakma adlı romanı, tam da bu masumiyetin içine yerleştirilmiş bir trajedidir. Sessiz, zarif ve bir o kadar da acımasız…


Kathy H., hikâyeyi anlatan kişi… Yıllar sonra, geçmişin bulanık sularında geziniyor. Hailsham adındaki yatılı okulda geçirdiği çocukluğunu anımsıyor. Hailsham, dışarıdan bakıldığında sanatı ve sağlıklı yaşamı teşvik eden örnek bir eğitim yuvasıdır. Ama aslında bir deneyin merkezidir. Buradaki çocuklar kopyadır. Onlar, başka insanların hayatlarını uzatmak için yaratılmış, tek amacı “donör” olmak olan varlıklardır. Onlara küçük yaşlardan itibaren, bir gün organlarını bağışlayacakları, yani kendi deyimleriyle “tamamlanacakları” öğretilmeden, yalnızca ima edilerek büyütülürler. Duygularıyla, hayalleriyle insan olmaya yaklaşırlar ama insan sayılmazlar.

Beni Asla Bırakma, insan olmanın ne demek olduğunu sorgulayan bir ağıt gibidir. Sessizce ama derinden isyan eder. Sevilmeye değer varlıkların, bir sistem uğruna harcanmasına karşı yazılmış bir iç çekiştir.


Beni Asla Bırakma, tamamlanamayan hayatların buruk bir trajedisi, organları gibi azar azar eksilen ruhların hüzünlü hikayesidir.

🔸️🔸️🔸️🔸️🔸️🔸️🔸️


Bir zamanlar görkemli malikânelerde, sessizliğin ve disiplinin efendisi olan bir baş uşak vardı: Bay Stevens. Görevi, duvar saatleri gibi tıkır tıkır işleyen bir düzenin sadık bekçisi olmaktı. Duygularını değil, görevini seçmişti her defasında. Çünkü onun gözünde “onurlu olmak”, hislerden arınmış bir bağlılıktı efendiye, sisteme, düzene...

Ama zaman geçer. Malikâneler sessizleşir, efendiler ölür, roller değişir. Ve bir gün, Bay Stevens yollara düşer; geçmişiyle yüzleşmek için değil belki ama, onu usulca yoklamak için… Yıllar önce yanında çalışan Bayan Kenton'la buluşmak üzere çıktığı bu yolculuk, aslında kendi kalbinin sessiz koridorlarında bir gezintidir. Ne kaybettiğini çok geç fark eden bir adamın pişmanlığı, geri alınamayan zamanın hüznüdür bu roman.


Ve biz anlarız ki: Bazı insanlar bir ömrü, başkalarının hayatını kusursuzca düzenlemek uğruna kendi kalbini sessizce kilitleyerek geçirir. Ve günün sonunda, ellerinde kalan yalnızca… günden geriye kalanlardır...

Comments


bottom of page