top of page

Zehirli Bir Aşk: Antonius ve Kleopatra

Antonius ve Kleopatra - William Shakespeare

Neden mi Shakespeare okumalıyız? serinin 4. Bölümünde Shakespeare’in önemli tragedyalarından biri olan Julius Caesar'ı anlatmaya çalışmıştım. Bu oyunda ise yani Antonius ve Cleopatra tragedyasında, Caesar’ın Cassius ve Brutus’un de aralarında olduğu kişilerce suikasta uğrayarak hayatını kaybetmesi sonucu Roma’nın, üç kişilik bir yönetimle idare edilmeye başladığını görürüz. Tarafların biri Octavius Caesar, biri Marcus Lepidus, ve diğeri Julius Caesar’ın tabutu başında yaptığı konuşmayla her şeyi değiştiren kişi, aynı zamanda Julius Caesar’ın yeğeni olan Marcus Antonius’dur. Shakespeare, Roma dönemini anlatan üç oyun yazmıştır. İşte birazdan anlatacağım tragedya da onlardan biri olan Antonius ve Cleopatra isimli oyunudur. Bahsi geçen Antonius, yine Julius Caesar oyununda geçen Marc Anthony’den başkası değildir. Yani bir bakıma ikinci üçlü hükümdar dönemi yöneticilerinden biri olan kişi .. Fakat çok kısa süren bu üç başlı yönetim çıkan iç karışıklıklar yüzünden uzun ömürlü olamaz Nihayetinde MÖ 27’de Octavius Caesar yani tarihteki ismiyle Augustus taç giyerek imparator olur ve böylece Roma Cumhuriyetinin sonu gelmiş, imparatorluk çağı da başlamıştır.


Bu kısa girişten sonra hazırsanız oyunu anlatmaya başlıyabilirim artık.


Kaynayın kazanlar, yanın ateşler, çağlayın dereler, ırmaklar nehirler …Antonius büyük aşkı Cleopatra ile savaşmaya değil sevişmeye geliyor… Roma’nın sert, katı adamı Antonius, Mısır'ın aşk tanrıcası Cleopatra'nın tutkularına esir olmaya geliyor.


William Shakespeare’in Julius Caesar tragedyasını okuyan, izleyen ya da bu serinin 4. Bölümünü dinleyenler hatırlayacaktır. Julius Caesar’ a suikast düzenlenmiş, sonrasında yaptığı konuşmayla kendine ve onun gibi düşünenlerin tam karşıtı olan halkı kendi lehine döndürmüştü Marcus Antonius. Hani şu meşhur Caesar’ı övmeye değil gömmeye geldim dediği ve oradaki Roma halkını kendi saflarına kattığı o ihtişamlı konuşma…


Hikaye kaldığı yerden devam ediyor aslında. Caesar’ın ölümünden sonra Roma, ikinci üçlü yönetim dönemine dönmüş, ilgili yöneticiler Roma'da kalırken Antonius Mısır'a giderek Kleopatra ile yeni bir aşka macerasına kapılmıştır. Fakat aralarındaki ilişki sağlıklı bir sevgi, saygı birlikteliğinden çok tutkulu bir gönül macerası gibidir adeta. Zira her ikisi de oldukça inatçı, gururlu ve oyunbazdır. Gerçi Antonius Kleopatra’nın eline su dökemez ya neyse…


Antonius Roma'nın gördüğü en önemli ve saygı duyulan idarecilerinden biridir. Bunun yanında Octavius sert ve katı tutumlarıyla, Lepidus sefahat hayatına düşkünlüğü ile halkta aynı etkiyi yaratan tipler değildir. Ama ne yazık ki o da Mısır'ın en cazibeli kadını Kleopatra’ya aşık olup terketmiştir Roma'yı. Gelin görün daha önceki üçlü yönetimin temsilcilerinden biri olan Pompeius, Roma'ya kafa tutmakta ve hakkı olanı geri istemektedir. Roma bir kıskacın arasında kalmış ve Marcus Antonius’a ihtiyacı vardır. Bunun yanında Antonius’un eşi ve kardeşi de yönetime isyan etmiş ancak askerlerce bu isyanları bastırılmıştır. Maalesef Antonius’un karısı ve kardeşi de bu isyanlarda ve sonrasında hayatlarını kaybetmişlerdir. İşte hikayemiz yaşanan bu gelişmeler neticesinde Antonius'un tutkulu aşkı Kleopatra'nın kollarından koparak tekrar Roma'ya gelmesiyle genişler.


Tarafların aralarında yaptıkları barış antlaşması sonucu patlak vermesi muhtemel bu savaş Roma'nın başına büyük ve sıkıntılı işler açacaktır. Lâkin iş bir gemide yenen yemekler ve içilen içkilerle tatlıya bağlanır. En azından kısa bir sürede olsa…


Roma yine eskisi gibi sakın günlerine dönmüştür dönmesine ama yinede bu geçici barışa dair şüpheler devam etmektedir.


Antonius’un tekrar Kleopatra'ya geri gitmesini engellemek ve aralarındaki barışı daha kalıcı kılmak adına karısı da ölmüş olan Antonius’u evlendirerek Roma’ya bağlamak isteyen müttefikleri, Octavius’un kız kardeşi Octavia’la evlenmesini isterler. Elbette bu düğün gerçekleşir gerçekleşmesine ama bunu duyan Kleopatra hiçte öyle sakın karşılamaz bu birlikteliği…


Nihayetinde o Mısır'ın en kızgın güneşi, tutkunun en ateşli çemberi, Nil'in en zehirli engereği. Kleopatra, delice bir tutkuyla bağlı sevgilisi Antonius'u başka biriyle bırakın paylaşmayı, bizzat Antonius’u kendi başına bile bırakmak istemeyen bir dişidir.


Bu sebeple Roma'ya gizlice gönderdiği habercisinden hem Antonius hakkında hem de evleneceği Octavia hakkında alabileceği tüm bilgileri edinir. Öyle ki habercinin getirdiği bilgilerden sonra girdiği kıskançlık krizleriyle bir suçu olmayan adamcağızı bile öldürtmeye kalkışır. Neyse ki böyle bir şey olmaz.


Bu sırada Roma'da düğün dernek kurulmuş ve hükümdarlar arasında kurulan hısımlık ilişkileri meyvelerini vermeye başlamıştır. Fakat Antonius’un Kleopatra’ya duyduğu şehvetli tutkuyu dizginlemek o kadar da kolay değildir. Nitekim kısa bir süre geçmesine karşın Antonius, Roma'yı terk ederek kendini yine karşı koyamadığı Kleopatra’nın, yani Nil'in zehirli yılanının kollarına atmak da bulur hayatının en yaşanası gerçeğini…


Antonius Mısır'a kaderinin dizginlerini eline verdiği aşkı Kleopatra'ya gidedursun, Roma'da kaynayan kazanlar yeniden harlanır. Ama bu sefer Octavius daha hazırlıklıdır ve hemen ilk baş kaldıran Pompeius’u sonrada müttefiki Lepidus’u sorun olmaktan çıkarıp diğer müttefiki ve en güçlüsü Antonius’un üzerine gider.


Ortağı Octavius’un böylesi bir hamle ile üzerine geldiğini duyan Antonius zırhını giyerek hem karada hem de denizde onu karşılamak için hazırlıklara başlar. Bu hazırlığa sevgilisi Kleopatra'da eşlik eder. Neden sonra iki yönetim ortağı düşman olarak önce denizde karşılaşır. Önceleri Antonius bu savaşı kazanacak gibidir. Lâkin dedik ya Kleopatra'ya fazla güvenilmez diye, tam savaşın dönüm noktasında kendine ait kadırgaları geri çeker. İşte bu değişim savaşın seyrini de değiştirecek bir durumdur. Tüm kalbiyle güvendiği Kleopatra'nın bu hainliği karşısında büyük bir yıkım yaşayan Antonius, yinede inandığı davadan bir adım geri atmaz. Lâkin savaş meydanındaki rakibi Octavius artık çok daha güçlü bir orduya sahiptir. Aynı zamanda karadaki hareketlerinin de yavaş yavaş zayıfladığını gören hükümdar ortağı, esir olarak ele geçirilmektense kendi elleriyle hayatına son vermeyi tercih eder.


Peki bu arada Kleopatra ne yapmaktadır?


O da yaptığı yaşattığı hainliği bildiği için sevgilisi Antonius ona bir şey yapmasın diyerek saklanıp kendini öldürdü süsü verir. Çok sevdiği aşkı Kleopatra’nın bu sözde ölüm haberini alan Marcus Antonius her ne kadar onun yaşattığı kötü duygular ağır gelse de, yanında bulunan askerlerinden birine kendini öldürmesi için emir verir. Nihayetinde Kleopatra Antonius’un aldığı kendisinin bu ölüm haberiyle birlikte onunda kendi canına kıyabileceğini bildiğinden; yalan söylediğini, aslında kendisini öldürmediğinin haberini göndererek biricik aşkı Antonius’u kurtarmak için tekrar bir elçi daha gönderir. Fakat bu haber geç kalınmış bir haberdir. Antonius çoktan ağır yaralanmış ve ölmesine çok az bir vakit kalmıştır. Askerler tarafindan apar topar Kleopatra'nın yanına götürülen Antonius son sözlerini söyleyerek ölümün o cansız ve soğuk tarafına geçmek üzeredir artık.


"Karanlık kapılar ardında, senin adını fısıldayacağım son kez. Kalbim, sevdamızın ışığını taşıyarak sonsuzluğa yol alacak. Seninle geçirdiğim anılar, ölümsüz bir aşkın izini bırakacak dünyada. Seni sevmenin bedeli, bu ölümlü kalpten geçip, sonsuzluğa dokunmaktır.”


Ve tahmin ettiğiniz gibi savaşı Octavius kazanmış ve Kleopatra esir olarak ele geçirilmiştir. Hayatı boyunca hükmeden, istediği her şeyi elde eden bu kadın için yaşadığı bu olay ölmekten beter bir durumdur. Her ne kadar Octavius ona bir şey olmayacağının sözünü verse de Kleopatra, başına gelecekleri ona gelen haberlerle öncesinde biliyordur zaten.


Daha önceden tertip ettiği planın devreye sokulması artık kaçınılmaz olmuştur. Bu plana göre kilitli olmasa da bir oda da alıkonulan Kleopatra’ya bir sepet dolusu incir getiren köylü, kapıdaki askerlerden izin isteyerek içeriye alınır. Gerçekte olan ise bu incirlerin arasında siyah renkte ve oldukça güçlü zehriyle bir yılan saklanmaktadır. Kleopatra, tüm ihtişamı ile kraliçelere yaraşacak şekilde tacını da takarak bu yılana kendini sokturur.


Kleopatra, yılanın zehrini hissettikten sonra soluksuzca şu sözleri fısıldar: "Antonius, ölümün kollarında seni bulmak için geliyorum. Bu zehir, yalnızca bedenimi değil, ruhumu da seninle birleştirecek. Birlikte ölerek, aşkımızın çok ötesine geçeceğiz. Sonsuzluğun kucaklayışında buluşmak üzere, sevgilim, bekle beni Nil'in yılanı seni sarmaya geliyor.”


Nihayetinde Octavius tek başına hükümdar olarak hatta tarihte bundan sonraki ismiyle Augustus olarak tahta geçer. Böylece Octavius, kendini bir imparatora, Roma'yıda Cumhuriyet döneminden imparatorluk dönemine geçirmiş olacaktır.


Podcast’in sonuna gelirken size naçizane küçük bir öneride bulunmak isterim. Antonius ve Kleopatra oyunu tutkunun, şehvetin ve zehirli kıskançlığın bir ürünüdür. Oysa William Shakespeare, aynı zamanda en çok oynanan oyunlarından biri olan Romeo ve Juliet'in de yazarıdır. Eğer bu iki eseri birlikte okursanız. Romeo ve Juliet'in yaşadığı trajedide onların tutkusunun saf aşka, şehvetin küçük tatlı öpüşlere, kıskançlığın ise aralarında pekte olmadığına şahit olursunuz.


Antonius ve Kleopatra ile Romeo ve Juliet arasında önemli farklar bulunmaktadır. Antonius ve Kleopatra'nın aşkı, politik entrikalar ve güç mücadeleleri arasında sıkışmış bir dram içerir. Bu aşk, yaşamlarını etkileyen büyük tarihi olaylarla örülüdür. Öte yandan, Romeo ve Juliet'in aşkı gençlik, tutku ve aile düşmanlıkları etrafında döner. Bu aşk, genç sevgililerin arasında duvarların örüldüğü bir ortamda, dramatik bir trajediye yol açar. Antonius ve Kleopatra'nın aşkı daha karmaşık bir bağlam içerirken, Romeo ve Juliet'in aşkı daha masum ve saf bir şekilde resmedilir. İki hikaye de aşkın trajik sonuçlarına odaklanır, ancak bu sonuçlar farklı nedenlere dayanır: biri politik entrikalar, diğeri ise aile düşmanlıkları.


Ve geldik “Neden mi Shakespeare okumalıyız? “ dizisinin 8. bölümünün sonuna


E, madem söze Shakespeare ile başladık onunla da bitirelim; “Seveceksen ölçülü sev ki sevgin uzun sürsün; çok hızlı giden de çok yavaş giden gibi geç varır hedefe.”


Sağlıcakla kalın 🤗


Comentarios


bottom of page