
Benim adım Willy Loman. 63 yaşındayım ve hâlâ güzel karım Linda ve iki oğlum Biff ve Happy için,, ha birde az kalsın unutuyordum. Bitmek bilmeyen evimizin ipoteği için var gücümle çalışıyorum. Ah şu Amerikan rüyası! Ne kadar çok çalışırsak o kadar zengin olmayı vaad etmişti bize… Yanlış anlamayın çalışmaktan yana bir şikayetim yok. Lâkin artık gücümün azaldığının, eskisi gibi atik ve kıvrak sözlerle müşterileri ikna edemediğimin farkindayım. Geçenlerde patronum ki benden oldukça genç biridir. “ Hey Howard, eğer senin içinde mümkünse bana içerde masa başı bir iş versen çok iyi olur. Hem biliyorsun yıllarca bir sürü satış yapmış ve bir o kadar da bu şirkete müşteri kazandırmış biriyim. Sanırım bunu hakettim öyle değil mi?”, diye sordum. Sürekli bana “Bakarız Willy, hele şu ürünleri de bir sat bakalım “, diyerek atlatıyor. Ama en güçlü olmam gereken şu zamanda brnim ne kadar yorulduğumun farkında değil nedense. Aslına bakarsanız ben deniz onun çocukluğunu bilirim. Kısa şortla ofiste dolaşırken elinde oyuncak arabası ile koşturur dururdu. Şimdi aklıma nereden geldi ki bu anı? Oysa ne Biff’i ne de Happy’yi oyun oynarken hiç hatırlamıyorum. Garip değil mi?
Sevgili eşim Linda, ne yaparsam yapayım brni hep desteklerdi. Gerçi hâlâ çocuklar bana karşı geldiklerinde ya da üzecek bir şeyler yaptıklarında, hemen onları uyararak bana saygı duymaları gerektiğini hatırlatır. Ah güzel Linda’m, şu hayatın yüküne seni ortak etmek istemezdim ama inan nerdeyse doğduğum günden beri çalıyormuşum gibi gelse de sanki hiçbir şey yapmamışım gibi geliyor son günlerde. Şu lanet olası evin kredi taksitleri bir bitseydi…
Tamam biraz aksi bir adamın kabul ediyorum. Ama bu kadar sene hep aynı işte hem aynı şeyleri yaparak… üstelik daha iyi olması gerekirken….şu yaşımda… Linda olmasa çoktan imha etmiştim kendimi. Bu uğursuz dünyada onu tek başına tüm bu sorunlarla başbaşa bırakmak… Ne yapıp edip, Howard’tan şu masa başı işi almalıyım. Yoksa…
Ah Biff! Neden beni bırakıp gittin? Neden sende benim gibi düzgün maaşlı bir işe girerek hayatına başlamayı tercih etmedin ki sanki… Oysa küçükken ben işten döndüğüm vakit (ki bazen günler sonrası) nasıl da bacaklarıma sarılıp bana sevgi sözcükleri söylerdin.
Biff, oğlum... O benim umutlarımın, hayallerimin ta kendisi. O küçükken, her şey mümkündü. Muhteşem yetenekleriyle, bütün bir gelecek önündeydi. Ama bir yerde, bir şeyler ters gitti. Belki de benim hatalarımdı onu etkileyen. Belki de ona doğru yolu gösteremedim. Ama o hâlâ eski Biff, içinde yanan bir ateş var, biliyorum. Bu dünya ona haksızlık etti, ama o hala dimdik duruyor. Ona dair umutlarım hiç solmadı.
Belki de benim hatam, onun kendi yolunu bulmasına izin vermememdi. Biff, sen daha büyük, daha güçlüsün. Bu dünya senin önünde bir sürü fırsat sunabilir. Ama artık benim için değil, sadece senin için. Senin mutluluğun, benim umutlarımdan daha değerli çünkü. Belki de ben hayallerimin arasında sıkışıp kaldım, ama senin için hala bir umut var. Biff, sen benim gururumsun, umudumsun. Seni seviyorum, oğlum.
Bütün bir ömrümü çalışarak geçirdim, evladım. Ama ne için? Ne için bu kadar çabaladım? Her gün o ofise gitmek, her gün aynı yoldan dönmek. Ne için, beni bir paçavra gibi kenara itsinler diye mi?Bana neden bir şans vermiyorlar, anlamıyorum. İstediğim sadece bir kaç sene daha… Şu ipotek kalkar kalkmaz hemen emekli olacağım zaten. Yeter artik!,
Bugün Howard odasına çağırttı beni. Bilseniz ne kadar çok sevindim. Bu sefer iş tamam oğlum Willy, bu sefer köfteyi kaptın seni yaşlı bunak. Ee, o da biliyor senin şirket için neler yaptığını, ne kadar kıymetli bir eleman olduğunu. Bak işte sonunda…Acaba ofisin hangi tarafındaki masayı verirler bana? Umarım şu caddeye bakan camın hemen önündeki yer olur. Hadi bakalım.
Kendi kendime gelin güvey olmuşum. Howard beni odasına yeni bir iş için değil artan maliyetler ve benim son dönemlerde düşen satış grafiklerim yüzünden yani kısaca işten çıkarılmam için çağırmış beni odasına.
O kadar dil döktüm ki ;
Howard, dedim. Senin bu işyerindeki değişimlere, insafsızlıklara tahammülüm yok! Ben senin babanın, yani asıl şirketin kurucusunun yakın arkadaşıydım! Bu ofis benim evim gibiydi. Ama şimdi, bana kapıyı gösteriyorsun! Senin gibi genç yöneticiler, insanların değerini, geçmişteki başarılarını göz ardı ederek sadece sayılarla ölçüyorsunuz. Ben bu şirkete yıllarca emek verdim, katkı sağladım. Ama senin için sadece bir maliyet, bir problem oldum öyle mi? Babanın zamanında, insanlar bu şirkette birbirlerine değer verirdi. Şimdi ise her şey bu soğuk, bu ince hesaplar kitaplarla dönmeye başladı. Söyler misin bana, bu işin insanlıkla ne kadar ilgisi kaldı?
Senin bu tutturduğun "modern yönetim" anlayışın, bize insanlığımızı unutturdu, Howard! Sen ve senin gibi insanlar, emek verenleri bir kenara atıp sadece kâr peşindesiniz. Babanın ruhu nerede? Bu ofis, bir zamanlar bir aile gibiydi, şimdiyse sadece soğuk duvarlarla dolu bir zindan.
Ama bende bir insanım, benimde duygularım, hayallerim var. Amerikan Rüyası diyorlar, ama nerede bu rüya? Her geçen gün daha çok kayboluyorum.Biliyor musun, birinin sadece işiyle ölçülmesi saçma. İnsanlar başka değerlere de sahip olmalı. Aile, sevgi, hayaller... bunlar da önemli. Ama beni sadece satış grafiği olarak görüyorsun. Belki de koca bir "başarısızlık" olarak. Bana bak evlat! Ben hayatım boyunca asla bir başarısızlık göstermedim. En azından kendi yolumu çizdim. Bu düzenin içinde kaybolup gitmek yerine, kendi gerçeğimi yaşamak istedim. Ve tam şuanda yapmaya çalıştığım da bu… Lanet olsun 😡 Ben şimdi Linda’ya ne diyeceğim? Nasıl beni işten çıkardılar diyebilirim? Ahh! Şu ipotek bir bitseydi.
Dur bir dakika! Tabi ya! Bunu daha önce neden düşünmedim ki ben? Sigorta… Ölürsem aileme ödenecek miktar hem evin ipoteğini, hemde Linda ve çocukların geleceğini karşılar.
Belki de bu sigorta poliçesi benim son umudum. Vay be huysuz ihtiyar! Ölümünle bile bir kâr elde ettin ya, gerçekten sen iyi bir saticıymışsın. İşte buna içilir. Dur hemen heyecanlanma ihtiyar. Bir hesap kitapta sen yap bakalım şimdi.
Sigorta şirketi, benim için bir rakam belirleyecek, ama bu rakam, benim yaşadığım hayatımın, çabalarımın ve başarısızlıklarımın bir ölçüsü olacak.
Ne saçmalıyorum? Zevzelik etme! Bu parayla aileme bir şeyler bırakabilirim. Sevgili karım Linda'nın hayatını biraz kolaylaştırabilirim.
Ne ironi ama, ölmem gerekiyor ki onlar rahat etsin. Bu, Amerikan Rüyası'nın nasıl çürüdüğünün bir simgesi değilde nedir söyler misiniz bana?
Şu sigortadan alacağım para, belki de benim için son ve en önemli "başarım" olacak. Ama içimde hep bir burukluk da kalacak. Çünkü bu parayla aileme bir mutluluk borçluyum. Benimse bu parayla alamayacağım şeyler; geçmişimi geri getirmek, hatalarımı düzeltmek ve belki de oğullarıma daha iyi bir gelecek bırakmak.(üstelik ömrüm boyunca bunun için çabalamamın ardından) Ama işte, bu dünya beni bir sigorta poliçesiyle ölüme sürüklüyor. Her şey paraya, sayılara indirgeniyor. Belki de ben, bu oyunda sadece bir rakamdam fazlası olamadım.
Belki bu hayatta istediğim başarıyı bulamadım. Belki gerçekten zaman ayırmam gereken ailemle yeterince ilgilenemedim. Ama yinede şu hayatta öğrendiğim son şey insanların kalplerini parayla kazanamayacağınızdır oldu.
Canım sevgilim, güzel Linda’m seni oğullarım Biff ve Happy’yi her şeyden çok seviyorum. umarım bu parayı gerçek değerlere dönüştürürsünüz. Elveda, dünya, elveda, Amerikan Rüyası. İyi ki varsınız, iyi ki vardık.
Comments