
Kayıp ilanı “Mavi gözlü, açık kumral saçlı iri yapılı 8 yaşında bir kız çocuğu; kaybolduğunda üzerinde uzun kollu pembe bir tişört, mavi bir kot ve siyah taçyapraklı çiçekleri olan bale ayakkabıları vardır. "
2009 yılında Fransa'da, Maria Sabatier isimli 8 yaşındaki bir kız çocuğunun trajik ölümü, aile kavramını sorgulatan derin bir yara olarak tarihe geçti. Anne ve babası Eric Sabatier ile Virginie Darras tarafından yıllarca işkence, şiddet ve istismara maruz bırakılan küçük Maria'nın hayatı, 1 yaşından itibaren sistematik olarak bir cehenneme dönüştü. Ne yazık ki, bu korkunç gerçekler, Maria'nın ölümünün ardından ortaya çıkabildi. Çift, yaşananlar gün yüzüne çıktıktan sonra 30’ar yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Fransız yazar Alexandre Seurat, bu sarsıcı olayı kaleme alarak #Sakar adlı eserinde, “aile” kavramının düşündüğümüz kadar kutsal olup olmadığını sorguluyor. Kitapta, Maria'nın ismi Diana olarak değiştirilmiş olsa da, işlenen acımasızlıklar ve ihmalin detayları okuyucuyu derin bir sorgulamaya davet ediyor. Bu trajedi, her çocuğun hak ettiği sevgi ve korumadan mahrum bırakılmasının ne kadar yıkıcı olabileceğini gözler önüne seriyor.
Bu gerçek hikaye, ilgili kayıp ilanın Diana'nın öğretmenlerinden birinin görmesi ile başlıyor; "*Mavi gözlü, açık kumral saçlı iri yapılı; kaybolduğunda üzerinde uzun kollu pembe bir tişört, mavi bir kot ve siyah taçyapraklı çiçekleri olan bale ayakkabıları var. "*
“her şey kulağa sahte gibi geliyordu.” diyerek gazetedeki bu kayıp ilanını okuyan okul öğretmeni, vicdanının sesini duymazlıktan gelme konusunda epey zorlanır.
*Şiş yüzünü ilk kez gördüğümde, aklıma annenin gebeyken alkolik olabileceği gelmişti hemen, ama bir de artık kıvıramadığı küçük parmağı vardı (yüksek bir sandalyeden düştüğünü söylemişti.)*
Her geçen gün Daina’nın vücudunda farklı izler, yaralar görmeye başlayan öğretmeni, bu durumu önce ebeveynlerle çözmeye çalışır. Daina'nın anne babası ve ondan hariç üç kardeşi daha vardır. Abisi annesinin ilk sevgilindendir. Diğerleri kendisinin de babası olan aynı kişiden. Aile tüm üyeleri ile çagrıldıkları okula gelir. Fakat gelen aile o kadar normal, sakin ve kibar davranışlıdır ki, içten içe bu durumun yanlış olduğunu bildiği halde öğretmen Diana’da gördüğü bu yaraların kendisinin de söylediği şekilde oluştuğuna inanır. “*Merdivenden düştüm, yere çarptım, duşta yaktım, yanlışlıkla oldu, ne olduğunu unuttum… “*
Diana dünyaya geldiğinde annesi onu istemez. Zaten sevgilisi de onu bırakıp gitmiştir. Bu yüzden Diana'nın bakımını önce anneannesi üstlenir. Lakin babası kısa bir süre sonra tekrar ortaya çıkar ve annesi ile Diana'yı alarak sırra kadem basar. Böylece bu gidişle birlikte yakın uzak hiçbir akraba ile görüşmezler.
Aslında ailenin durumu kitabın ilk sayfalarında kendini belki eder; Diana'nın teyzesinin ağzından şu cümleleri okuruz. “*Eğreti bir aileydi bizimki, evet, aile değil yamalı bohça, hiçbir şeyin konuşulmadığı ama herkesin gözü önünde sessiz dramların yaşandığı bir aile, araya kimse girmeden. Ailenin babasına bakıyorum; depresif, alkolik ve akşamları bağırıp çağırmak dışında ağzını açmayan bir baba, bir de bağırmasa varlığıyla yokluğu bir; sonunda kendini arazideki bir ağaca astı.”*
Diana'nın, kaderi adeta doğduğu anda çizilmiş gibidir. Zira anne doğum gerçekleştirdikten hemen sonra kendi annesine, etrafa doğumun ölü gerçekleştiğini yaymasını ister. Nitekim herkese önce bu şekilde söylenir. Daha sonra da iletişimi koparmadan hemen önce Diana'nın yaşadığı ortaya çıkar. Diana gelişim geriliği yaşayan, çok fazla yemek yiyen, çok konuşan ve davranışlarını kontrol etmekte zorlanan dürtüsel bir çocuktur. Bu sebeple okulda kurduğu arkadaşlıkları ve ders başarısı da oldukça zayıftır. Öğretmeninin gözüne okula geldiği zamanlarda (ki Diana çok sık devamsızlık yapan bir öğrencidir) onun vücudunun çeşitli yerlerinde morarma, kızarma ve çeşitli yaralar çarpmaktadır. Gerek ailesine gerek kendine sorulduğunda ise ne kadar sakar bir çocuk olduğu ve sürekli düşüp çarparak bir yerlerini yaraladığı söylenir.
Bu yaralar ve okula devamsızlıklar arttıkça öğretmen durumu okul idaresine onlarda ilgili yerlere Çocuk esirgeme, sosyal hizmet bürosu gibi devletin ilgili birimlerine bildirirler. Ve daha sonra iş savcılığa kadar büyür. Lakin soruşturmalar hep ailenin lehine sonuçlandığı için savcılık dosyayı kapatmak zorunda kalır. Bu olaylardan bir hayli canı sıkılan aile ikamet ettikleri yerleri sürekli değiştirerek Diana'yı başka okullara kaydettirir. Ama orada da yaşananlar aynı şiddette ve şekilde devam eder. Ama Diana'nın ailesi her seferinde sakin ve kibar davranarak insanları atlatmayı başarır. Zorlandıkları yerde tekrar adreslerini değiştirerek izlerini kaybettirirler.
Zamanla Diana gerçekte 6 kişilik bir aile iken onun bodruma kapatılmasıyla 5 kişilik bir aileye dönüşür. Kitapta abisi şöyle söyler; “ *Diana'yı gittikçe daha az görüyorduk. Bodrumda uyuyordu. Bir gün banyo küvetinin sırından büyük bir parçanın yok olduğunu gördüm, üstüne bir şey düştüğünü söylediler ama ben öyle olmadığını biliyordum. Bazen bodrumun kapağından Diana'nın sesini duyuyordum, sonra günlerce süren bir seslik olurdu. “*
Bugünler aynı zamanda Diana'nın ortadan kaybolduğu günlerdir. Anne baba çocuklara Diana'nın arkadaşlarından birinin evinde olduğunu, bunun ona iyi geleceğini söyleyerek hep birlikte tatile çıkarlar. Bu arada daha önce bu olayı soruşturan sosyal hizmet uzmanı sürekli babayı arayarak Diana'yı tekrar görmesi gerektiğini ve uygun bir randevu ile bunu gerçekleştirebileceğini söyler. Fakat aile ısrarla evde bulunmadıklarını, tatile gittiklerini, hatta süresini sonradan uzattıklarını söyleyerek görevliyi savuştururlar.
Bir zaman sonra Soyal Hizmet görevlisi eve gelir ama Diana evde yoktur. Hatta evdeki tüm çocuklar sözde hep beraber lunaparka gitmiştir. Görevli anneye daha sonra tekrar geleceğini ama bu kez Diana'yı göremezse bunun bir yaptırımı olacağını söylerek anneye gözdağı verir.
Hikayede şu kısmı da atlamış olmayayım. Birgün babanın bir iş arkadaşı eve gelir ve babanın bodrum'da bulunan büyük bir bloktan kurtulmak için yardım istediğini anlatır. Sonra da çalıştıkları sigorta şirketinin depolarından birine koyduklarını söyler.
Ve akşam çıkılan dondurma gezisi…
Anne ve baba işlerin tehlikeli bir boyuta girmesi yüzünden bir plan yapmak zorunda kalır. Bu plana göre;
“*kendilerini bir açıklama bulmak zorunda hissediyorlardı, çok fazla insan endişeleniyordu, Diana'yla ilgilenen, Diana'nın nerede olduğunu, başına ne geldiğini bilmek isteyen herkes, sanırım bütün bunlar, etrafımızda dönen bütün bu insanlar canlarını sıkıyordu. Derken bana oynamaya gideceğimizi, bir çeşit oyun oynayacağımızı söylediler. Bu benim için hiç de eğlenceli değildi ama seçeneğim yoktu. Bir akşam, annem, babam ve ben çıktık. Babam arabayı McDonald 's'ın otoparkına park etti ve üçümüz hep birlikte yiyecek almaya gittik, hatta bir tane de Diana için. Bana her şeyi tekrar ettirmişlerdi, ne demem gerektiğini eksiksiz biliyordum. "Kot pantolon, siyah taçyapraklı çiçekleri olan bale ayakkabıları ve pembe bir tişört," ben de sonradan bunları söyledim. Böylece, arabaya dönünce, sanki orada olması gerekirken yokmuş gibi yaptık, biz içerideyken kaybolmuş gibi, ama annem gerçekten ağlıyordu, kendi kendime şöyle dediğimi hatırlıyorum: "Diana her şeye rağmen annemin onun için ağlamasını hak etmişti.”*
Daha sonra polis olay yerine gelir, araştırmalar yapılır. Görünüşte gerçekten küçük bır kız çocuğu kayıp gibi gözükmektedir. Olayla ilgili yayınlanan ilanla birlikte gerçekler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar. Aslında Diana günbegün ölüme giderken ve yıllarca bu şiddeti yaşarken herkes içten içe böyle olduğunu bildiği halde fazla ileri gidememiş, bu işin sorumluluğunu gerçek anlamda almak istememiştir. Diana’da yaşadıklarının üstünü örterek kendi sonuna katkı sağlamıştır. Gerçi onun çocuk aklı etrafında gerçekten güvenebileceği insanları bulamamış olması yüzünden olabileceği gibi anne ve babasının aşırı manipülasyonu ile de yönlendirilmiş olma ihtimali yüksektir.
İlanları gören ve Diana'nın yaşadıklarını şahit olan kim varsa bir anda polis merkezine arayarak bildikleri her şeyi anlatmaya başlar. Nihayetinde Diana'nın aslında bir sakar olmadığı, yıllarca anne ve babasının istismarına uğradığı da ortaya çıkmış olur. Fakat bu ayanlık geç kalınmış bir ortaya çıkıştır. Zira daha önce baba iş arkadaşı ile bir hangara götürüp bıraktığı beton blokta Diana'yı çoktan gömmüştür.
Aleksandre Seurat bu hikayeyi kitaba dönüştürürken bir yandan küçücük bir kız çocuğunu istismar ederek onun canına kıyan psikotik seviyede rahatsız ebeveynlerini deşifre ederken, bir yandan da Diana'nın içinde bulunduğu çıkmazı bildikleri halde bir şey yapamayan kişileri de ifşa eder adeta. Büyükanne, teyze, üvey abi, öğretmenler, okul müdürleri, polis, jandarma, sosyal hizmet uzmanları, savcılık… Kitabı okurken neredeyse olumsuz tüm duyguları yaşıyorsunuz. Zira gerçekten yaşandığını bildiğimiz bu hikayede olumlama yapılacak pek bir şey yok. Daha çok sorgulama ve bu istismar halinin nasıl ve ne şekilde durdurulması mümkün olurdu diye düşünüyorsunuz.
Bu olayın gerçekten yaşanmış olduğunu bölümün başında anlatmıştım. Ve yine maalesef yaşanan bu kan donduran olayın son olmadığını da gerek reality showlardan, gerek görsel, gerekse yazınsal medyadan fazlasıyla biliyoruz. Aile olma fikri özelikle çocuklar dünyaya geldikten sonra oluşuyor gibi gözükse de, bana soracak olursanız şayet ebeveyn olacak niteliklere sahip değilseniz, hem fiziksel, hem ruhsal, hemde eğitsel donanımınız yeterli değilse, bu özelliklerinizi geliştirmeden çocuk sahibi olmayın!
Şahsım adına dünyaya gelen her bireyin eşit haklara sahip olması gerektiğini savunan biriyim, lakin bunun gerekli şartlar oluşturulmazsa sadece bir ütopya olacağını da bilecek kadar realistim.
Eğer bir çocuğun istismara uğradığından şüpheleniyorsanız, lütfen sessiz kalmayın. İlgili devlet kurumlarına, polis birimlerine ya da çocuk koruma derneklerine başvurarak bu durumu mutlaka bildirin. Çocukların güvenliği ve hakları herbirimizin sorumlu olduğu bir konudur.
Başka bir bölümde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın 🤗
Comentarios