Rüyalar Sarayı
- Öykü Yavuz
- 7 Nis
- 1 dakikada okunur

Rüyalar Sarayı, distopik öğeler taşıyan, totaliter bir yönetimin insanların en mahrem alanlarına dahi nüfuz ettiği alternatif bir zaman kurgusuyla dikkat çekiyor. Hikâye, Osmanlı İmparatorluğu’nun 17. yüzyıldaki duraklama döneminde geçiyor. Bu dönemde itibarı giderek artan Tabirler Sarayı—yani Rüyalar Sarayı—insanların gördüğü rüyaların yorumlandığı, özellikle padişaha ve devlete yönelik olası tehditlerin önceden tespit edilerek önlenmeye çalışıldığı bir kurum olarak öne çıkıyor. Burada amaç, hem bu rüyaları görenleri hem de yorumlara göre bir suça teşebbüs edebilecek kişileri cezalandırmak.
Romanın başkahramanı, Osmanlı’da sadrazamlık da dâhil birçok üst düzey görevde bulunmuş Köprülü ailesine mensup, toy ama nüfuzlu bir genç olan Mark Alem. Rüyalar Sarayı’nda işe başlayan Mark Alem’in gözünden bu sistemin işleyişine tanıklık ediyoruz.
Kitabı benim için özgün kılan, totaliter yönetimlerin halkı her yönüyle kontrol altına alma arzusunu çarpıcı bir biçimde işlemesi. Öyle ki, yönetim insanların geceleri gördüğü rüyaları bile kayıt altına alarak dogmatikleşmiş, paranoyak bir yapıya bürünüyor ve her türlü zorbalığa zemin hazırlıyor.
İsmail Kadare, daha önce okuduğum İbret Taşı ve Ölü Ordunun Generali kitaplarında da olduğu gibi, yine şaşırtmadı. Rüyalar Sarayı kesinlikle daha fazla okunmayı hak eden, güçlü bir eser.
> “Tutkular veya karanlık düşünceler, felaketler, ayaklanmalar ya da suçlar kendilerini göstermeden önce gölgelerini muhakkak yansıtırlar.”
Comments