top of page

Problemli Davranışın Ailedeki Yansıması

  • Yazarın fotoğrafı: Öykü Yavuz
    Öykü Yavuz
  • 23 May
  • 4 dakikada okunur

Eğitimci kimliğimle şunu rahatlıkla söyleyebilirim; Şayet davranış problemi yaşayan bir bireyle çalışıyorsanız, bireyin soruna neden olan davranışların sağaltımına gecmeden önce ayrıntılı bir anemnez almayı unutmayın. Bu hikayede özelikle bireye bakım veren kişilerin aralarındaki ilişkinin niteliğine, bir soruna karşı verdikleri tepkilere, sosyal olarak tutumlarına dikkat ederseniz, bireyin yaşadığı uyum sorununu da tespit etmiş olursunuz. Zira Adler'in de dediği gibi; " "Problem çocuklar daima problemi yaratan aileler yüzünden ortaya çıkar.”


Bu noktada eğitimciye düşen görev yalnızca bireyin davranışını düzeltmek değil; o davranışın beslendiği sosyal ortamı anlamak ve gerektiğinde bu ortama yönelik düzenlemeler önermektir. Çünkü davranış, yalnızca bireyin iç dünyasının değil, aynı zamanda çevresiyle kurduğu ilişkinin de bir yansımasıdır.


Aldığımız anemnez sayesinde çocuğun anne-baba tutumlarına nasıl maruz kaldığını, ev içinde hangi rollerin dağıtıldığını, kardeşler arası ilişkilerin nasıl şekillendiğini ve sınırların nasıl çizildiğini görme şansımız olur. Özellikle bakım verenler arasında tutarsızlık varsa – örneğin bir ebeveyn sınır koyarken diğeri fazlaca hoşgörülüyse – çocukta çatışmalı davranış biçimlerinin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu noktada sadece çocuğa değil, aile sistemine de "iyileştirici bir ayna" tutulmalıdır.


Adler’in bireysel psikoloji kuramında vurguladığı gibi, her davranışın bir amacı vardır. Davranış problemleri de çoğu zaman bir dikkat çekme, güç kazanma ya da kontrol sağlama çabasıdır. Çocuk bu stratejileri çoğunlukla bilinçdışı bir şekilde geliştirir; çünkü yaşadığı ortamda başka türlü var olmanın yollarını öğrenememiştir.


Bu yüzden eğitimcinin sorumluluğu sadece sınıfla ya da bireyle sınırlı değildir; aileyle iş birliği kurmak, gerektiğinde psikolojik destek önermek ve çocuğun sistem içindeki yerini anlamak da mesleki becerilerin önemli bir parçasıdır.


Unutulmamalıdır ki, kalıcı değişim yalnızca bireyin değil, bireyi saran ortamın da dönüşümüyle mümkündür. Bu bağlamda davranış problemini bir "semptom" olarak görmek; altta yatan ihtiyaçları, çatışmaları ve eksikleri doğru analiz etmek, çok daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir müdahale süreci sağlar.


Gelin isterseniz bu kısımdan sonra yine Alfred Adler'in “Bireysel Psikoloji” ekolüne göre problem davranışa sebep olan ailelere daha yakından bakalım.


Adler, uyumsuz davranışa neden olan aile yapılarını; kontrolcü-baskın, yetersiz-boyun eğen, umursamaz-bosvermiş aileler olarak üç gruba ayırır. Kontrolcü gruptaki aileler çocuklarının sorumluluk almasını sağlayacak etkinlikleri onun yerine ve çabucak yapmayı seçer. Bu durum çocuğun öğrenmesi gereken bilgiyi henüz işleyemeden geçmesi anlamına gelir. Özelikle ilk beş yaş bu gibi konular için kritik öneme sahip dönemlerdir. Sorumluluk alma, sabırlı olma, örüntü tamamlama gibi bilgiyi pekiştirmeye ve içselleştirmeye dönük çalışmalar bu yaşlarda daha hızlı ve sağlıklı olacaktır.


Maalesef yerine yapma davranışı bireyin ileriki yaşantısında da önemli sorunlar çıkmasına neden olabilmektedir.


Yetersiz-Boyun Eğen ailelerde yetişen birey benim daha önce kanalda da anlattığım fütursuz çocuğa örnektir. Bu aille ortamında yetişen çocuk daha serbest ve istediğini yapmakta özgür bırakılmıştır. Bu durumun umursamaz ebeveynlerin tutumundan farkı, ki oradada çocuk varlığı yokluğu bir olan durumla karşı karşıya kaldığı için yaşadığı önemsenmeme hali davranış olarak daha çok dikkat çekme üzerinedir. Oysa boyun eğen ailede dikkat çekme gibi bir davranış söz konusu değildir. Orada daha çok pasif ailenin kontrolü kaybetmesi sonucu sınırların tamamen kaybedilmesi ve çocuğun kendini ebeveyninden daha üstün görmesi sonucu oluşur. Yani bir nevi patron çocuk anlayışı baskın hale gelir. Her istediği yapılan ve istediği sekilde davranan bireyin ileride ne kadar çok sıkıntı çekebileceğini ya da çevresini nasıl zorbalayabileceğini sanırım tahmin edebilirsiniz.


Umursamaz- Boş vermiş ailelerde çocuk kendini görünmez veya kaybolmuş hisseder. Aile fertleri kendi yaşantılarına o kadar çok kaptırmışlaedır ki kendilerini, çocuğun ne yaptığıyla, ilgilendiği şeylerin ona zarar verip vermemesiyle dahi ilgilenmez. Aslında bu durum tam olarak sınırların çizilmesi gereken yaşlarda bırakın o sınırları çizmeyi, sınırların tamamen belirsizleşmesine sebep olacaktır. Doğrular yanlışlar, haklılıklar haksızlıklar, çekinilmesi gereken tehlikeli işler, sorumluluklar, sorumsuzluklar hepsi ama hepsi birbirine karışır.


Bu üç tip ebeveyn modelinde birey büyümek için, ki burada büyümekten kasıt olgunlaşma ve hayatın getirenlerine karşı kendini hazırlama olarak düşünülmelidir; dışarıdan desteğe muhtaç kalacaktır. O destekte bireyde yeterli ve uygun bir sağaltım gerçekleştiremezse, işte o zaman bireyin benzer davranışları gelecek yaşantısında da gösterebileceğini düşünebiliriz.


Buradan tıpkı Adler gibi şu sonuca ulaşabiliriz; Çocukluk döneminde yetersizlikleri görüldüğü halde yerine uygun davranış kalıpları geliştirilmemiş, şımarık tavırları törpülenmemiş, bilakis bu olumsuz ve şımarık tutumları pekiştirilmiş ya da gerek umursanmayarak gerekse yetersizlik yüzünden ihmal edilmiş bireylerin yetişkin hallerinde de aynı veya benzer davranış örüntülerini devam ettirebileceği anlamına ulaşabiliriz.


Peki bu üç tip ebeveynin yetiştirdiği bireyler ileride nasıl bir kişilikle karşı karşıya kalabilirler?


Kontrolcü-Baskın Ebeveyn tutumu altında yetişen birey: Bu tarz ailelerde çocuklar sürekli denetlenir, yönlendirilir ve kendi seçimlerini yapma fırsatı bulamazlar.


Bu çocuklar büyüdüklerinde genellikle ya otoriteye körü körüne boyun eğen ya da otoriteyle sürekli çatışan bireyler hâline gelirler.

Kendi kararlarını almakta zorlanır, sürekli dış onay arayabilirler. Özgüvenleri genellikle sarsılmıştır çünkü çocukluklarında hata yapmalarına bile fırsat verilmemiştir.


Yetersiz-Boyun eğen ebeveynler ile büyüyen bireylerde; Çocuk modelleyecek uygun kişileri etrafında görmeden büyüdüğü için ya vaktinden önce olgun bir kişi haline gelecek ya da büyürken hiçbir kararı veya davranışı sorgulanmadığı için daha başına buyruk ve dediğim dedik bir kişiliğe evrilecektir.


Umursamaz-Bosvermiş ailelede yetişen bireylerde ise şunları söyleyebiliriz; Bu bireyler ileride ya duygusal olarak donuk, bağ kurmakta zorlanan kişiler hâline gelir ya da dikkat çekmek için abartılı, uç davranışlar sergileyen kişilikler geliştirebilirler.


Bu üç ebeveyn modelinin ortak noktası, çocuğun bireyselleşme sürecine zarar vermeleridir. Sağlıklı bir kişilik gelişimi için çocuğun hem sınırlarla hem de sevgiyle büyütülmesi gerekir. Aksi takdirde birey, ya sınır koymayı öğrenemez ya da kendi sınırlarını savunmak adına aşırı savunmacı bir yapıya bürünebilir


İşte bu nedenle Adler’in “problem çocuk, problemli aileden çıkar” sözü yalnızca bir tespit değil, aynı zamanda ailelere ve eğitimcilere düşen büyük bir sorumluluğun altını çizer.


Bu bölümde anlatacaklarım şimdilik bu kadar. Başka bir Akıl Fikir Gezegeni bölümünde farklı bir konu ile görüşünceye dek, Sağlıcakla kalın 🤗

Comments


bottom of page