top of page

#Ne yani! Komik mi bu şimdi?

Güncelleme tarihi: 24 Ara 2024

Komikli bir 📝 yazı

Hayatınız bir Stand Up gösterisi olsaydı, en çok neyinize gülmelerini beklerdiniz? Söylediklerinize mi, başınızdan geçen komik günlerinize mi, yoksa o andaki öykünmelerinize, mimik ve jestlere dayalı yaptığınız taklitlerinize mi?


Hadi ama herkesin komik bir tarafı vardır. Görmüyor musunuz, sosyal medyada dönen sonsuz kısa videoları? Yalnız buradaki tek sıkıntı (tabi gerçekten kendinde neye gülünmesi gerektigini bilenler ayrı 👈😑👉 ) bu işe kalkışanların maalesef bu ayrımı yapamayıp kendinin komik olduğu tarafı keşfetmeden bu işe kalkışması olsa gerek.🤷‍♂️


Bu komiklik şeysini bir başkasında görüp yargılamak işin en kolay kısmı tabi… Çok biliyorsan senin neren komik anlatta bizde gülelim orana? denmesi muhtemel dinleyiciler için bende kendime sordum bu soruyu 🤔 ilk başta şöyle bir cevap aldım biricik kendimden, “Yahu arkadaş herkesin illa komik olması şart mı?


“*Yaşamak şakaya gelmez,*


*Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın*


*Bir sincap gibi meselâ,*


*Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,*


*Yani bütün işin gücün yaşamak olacak.”* diyen Nâzım gibi yaşanmaz mı mesela?


“Bak Sincap dedin de aklıma geldi. Dinle dinle acayip komik… Bir gün ormanda sincabın biri… “ lannn! komik olmaya mı çalışıyorum yoksa ben? Sincabın biriymiş… Bak sen şu ormanda üç beş meşe palamudu gücündeki Sincabın ettiklerine…


Komik olma ve karşı reaksiyonu olan o komiğe gülme refleksinin ilkel bir tepki olduğunu söylerler. Yani kah kah gülen ilk insan ataları bunu “Bak Uganta Aganta Burina Burinata, benden sana zarar gelmez. Beni düşman belleme sakın. Dost olduğumuzu belli etmem için ağzımı daha ne kadar ayırmalıyım ha? “ diyesi bir gülücükle karşılıklı tehlikeli insanlar olmadıklarını beyan etmeye çalışmışlardır. Yani anlayacağınız, gülme ve güldürme işi bir nevi düşman savar görevi yerine geçen bir davranıştır.


Pek çok toplumda olduğu gibi ülkemizde de en kolay gülme reaksiyonu alınacak eylem sözlü geleneğin bir örneği olan “Fıkra Anlatma” işidir. Dilden dile geçerek bugünde hatırlamamızı sağlayan fıkra, anekdot, hatıra, öykü, mesel gibi anlatılar, zamanla oradan buraya, kuzeyden güneye, soğuktan sıcağa göç eden insanlar sayesinde küresel bir şekil almıştır. Bu yüzden “Bir gün Nasrettin Hoca…” diye başlayan fıkrayı, başka bir yer ve zamanda o bölgenin komik ve hatırlı kişilerinin başından geçmiş gibi dinleyebiliriz.


Eh, konunun burasında bir fıkra anlatmazsam çatlarım 😉


Kasabanın birinde bir adam, cadde de gördüğü vitrinin önünden geçerken bir sürü saat görünce kapıyı açıp sormuş “Sadullah Efendi, sen sünnetçi değil miydin yahu? Niye vitrinini saatle doldurdun?" diye sorunca; Sadullah Efendi, “ Ya ne koyacaktım? “ demiş.


Her işin de reklamı ürünü ile yapılmaz ama değil mi?


Komiklik yapmak ata mirası gibi nesilden nesile geçen bir aktarım değildir. Yani herkesin komik olmak gibi bir gayesi olmamalıdır. Değilsen bunun için çabalamak beyhude ve alay konusu bir iştir. Kimi insanlar başından ne geçerse geçsin, komik olduğu zannına kapılarak paylaşma ihtiyacı içinde olabiliyor. Yolda yürürken küçük bir çakıl taşına takılan kahramanımız, bunu Sisifos’un taşımak zorunda olduğu kaya parçasından biraz hallice gibi düşünerek, dakikalarınızı çalabiliyor mesela…


Komiklikler, şakalar ata mirası olmasa da, sanırım bir şeyleri dolu ya da boş olmasına bakmadan anlatma ihtiyacı hepimizin birer mirasyedi olduğunun kanıtı olsa gerek…


Mirasyedi demişken… Bak valla bu seferki çok komik 😂 anlatayım da neşemiz baki, sevincimiz sahi, kahkahamız da devamli olsun… Yok yok! İmla hatası yapmadım. Her şey biraz daha kafiyeli olsun diye şeyettim.


Yaşlı bir adam … (Yahu kim bu fıkralardaki bir adam? Bu muğlaklık beni öldürecek… ) Neyse İyisi mi anlatayım da, gülmekten ölelim bari.


Hasta yatağında yatmakta olan yaşlı adamın altı aylık ömrü kalmıştır. Bunu öğrenen oğlu babasının kendine bırakacağı 20 milyon doların hayalini kurarak o son günün gelmesini beklemeye başlar. Bir gün vakit geçirmek için gittiği barda güzel bir kızla tanışır ve “Bakın güzel bayan, beni şuan ki tipime bakarak yargılamanızı istemem. Zira altı ay sonra tam 20 milyon dolarlık bir adam olacağım.” diyerek babasının hastalığından bahsetmiş. Sonuç ne mi olmuş? ; bir hafta sonra bu adamın güzel bir cici annesi…


Şaka, neyi nerde, ne zaman yapacağınızı bilme sanatıdır. Yani matem dolu bir cenaze evinde Kakarakikiri yapmak, Samurayların yanlış yaptıklarını düşündükleri zaman uyguladıkları Harakiri gibi bir seramoniye dönüşebilir.


Sözlü gülmecelere kabiliyetiniz yoksa o zaman sizde dostlarınızı taklit yeteneğiniz ile güldürün dermişim.


Çocukluğumuzda pek çok kişiye, canlıya hatta cansız nesnelere öykünerek çeşitli oyunlar oynadık. Hadi itiraf edelim. Kim küçükken kendini bir yorgan iğnesi ya da kapı kolu zannetmedi ki?


Tamam itiraf ediyorum, ben ettim. Çünkü o yorgan iğnesi küçükken sağ kürek kemiğimin arasına girerken ve kafamı her geçişimde kapının o eğri büyrü koluna çarparken minik bir travma oluşturmuş olabilirim. Bir dönem de kendimi çekiç gibi hissetmiştim. Hayır hayır etrafımdaki herkesi çivi olarak gördüğüm için değil. Bizzat yerinden alırken ayağıma düştüğü için…


Taklit davranışı için; bir kişinin veya şeyin, bir başkasının veya başka bir şeyin davranışlarını, seslerini, hareketlerini veya görünümlerini özdeşleşmeye çalışarak kopyalama eylemidir diye bir tanım yapılabilir. Özellikle sosyal öğrenme alanında oldukça işe yarayan bir tekniktir. Bu yolla tutumlar, davranışlar, inançlar, kültürel olgular nesilden nesile kolaylıkla aktarılabilir. Bu aktarımların komik olanları ise geçmişin eskimiş ve dogmatik olanlarının bugüne uyumsuzluğu yüzünden ortaya çıkarak tezat tezahürleri oluşturmalarıdır.


Hekimin ve ilacın olmadığı bir zamanda bir genç kızın göbeğine yazdırdığı yazıyı şifa olsun diye yine aynı kişiye yalatması komik olduğu kadar düşündürücü de bir taklit olabilir mesela…


Mizah gücü, özelikle politik arenada da karşı konulması güç bir protesto eylemi anlamına gelir. Bu, bahsi geçen gülünç olanın Ofansif mizah diye isimlendirilen tarafını oluşturur. işte bu mizah anlayışı; politik olanın eşitsizlik, adaletsizlik, çarpık ilişkiler, yalanlar ve düzensiz dinamiklerini ironik bir üslupla eleştirme işine denir. Yakın tarihte ve günümüzde pek çok örneği olmasına karşın yinede temkinli adımlarla yapılır. Bunun nedeni maalesef kişisel özgürlüğünüzün her an tehdit altında olabileceği gerçeğidir. Yinede şu söylenmiş ünlü sözde doğruluk payı da yok değildir hani..


“Gülmek devrimci bir eylemdir. Dik dur ve gülümse. Bırak neden güldüğünü merak etsinler”


Peki ya güldürme işi sevgili Ernesto Che, o da devrim yaratabilecek bir güce sahip değil midir?


Ortaçağ'ın karanlık zamanlarında iki arkadaş oturmuş yıldızları incelerken biri diğerine;


+: Dünyayı Atlas taşıyorsa, Atlas'ı kim taşıyor?-: Kaplumbağa,


+: İyi de, kaplumbağa neyin üstünde duruyor peki?


-: Bir diğer kaplumbağanın.


+: Peki, o kaplumbağa neyin üstünde?


-: Sevgili dostum neyi sorguluyorsun, ondan sonrası ta dibine kadar hep kaplumbağa işte!


Gülmek, başımıza gelebilecek en iyi şey olabileceği gibi vakti ecelin yani son anımızın da geçerli bir nedeni olabilir. Hani, “ İlahi Naci, Sen bizi Gülmekten öldürürsün” deyimi var ya, işte o gerçek olabilir. Şayet bir şeyler yiyip içerken kahkaha atarsak, son lokmamız soluk borumuzu tıkayarak bizi nefessiz bırakabilir. Kimbilir belki de büyürken ailemizin sürekli söylediği çok gülen atalardan kalın bir mirastır “ağzında bir şey varken konuşma ve gülme “ deyişleri… Bunun birde hıçkırık versiyonu var ama “şimdi ne alakası var yaaa” diyeceğinizi düşündüğüm için anlatmamak daha iyi sanki…


Yaşlıca bir kadın, içinde 100.000 dolar

bulunan bir çantayla bankaya girer ve bir hesapaçtırmak istediğini söyler.Temkinli banka müdürü kadına parayı nereden bulduğunu sorar."Bahisten,' der kadın, "bahiste çok iyiyimdir." Şaşıran müdür, "Ne tür bahisler?" diye sorar.

"Her tür," der kadın. "Mesela hemen burada, yarın öğlen on ikide sağ kalçanızın alt tarafında bir kelebek dövmesi bulunacağına 25.000 dolarına_bahse girebilirim."

"Girerdim bu bahse," der müdür. "Ama bu kadar saçma bir bahisle paranızı almak istemem."

"Eh," der kadın, "bahse girmezseniz ben de gider paramı başka bankaya yatırırım.


“Yok, yok, acele etmeyin, canım," der müdür. "Tamam, bahse varım."Kadın ertesi gün öğlen vaktinde, yanında tanıklık için avukatıyla geri gelir. Banka müdürü arkasını döner, pantolonunu indirir ve bakmalarını söyler."Tamam," der kadın, "yalnız kesin görebilmemiz için biraz daha öne eğilir misiniz, lütfen?"


Müdür iyice eğilir, kadın onaylar ve çantasını açıp 25.000 doları saymaya koyulur.


Bu arada avukat müdürün masasının karşısındaki koltuğa çökmüş, başı ellerinin arasında kara kara düşünmeye dalmıştır.

"Bunun nesi var?" diye sorar müdür.

"Kaybettiği için üzgün," der yaşlı kadın. "Buraya gelirken sizin bize saat on ikide kıçınızı açıp göstereceğinize dair 100.000 dolarına iddiaya girmiştik.”


Yüzünüzden gülücük eksik olmasın. Hiç kimse o gülücükleri söndürücükler diye korkutmasın. Gülmek de, güldürmek de devrimci bir eylemdir.


Sağlıcakla kalın /içaforiz 🤗

Comments


bottom of page