top of page

#MichaelK. ve Varoluşun Sınırları


Bu isim size tanıdık geldi mi? Bir ipucu vereyim: Dava kitabı desem? Hâlâ hatırlayamadınız mı? O halde biraz daha yardımcı olayım. Franz Kafka’nın yazdığı distopik ve klostrofobik roman Dava!


Ana karakteri hatırladınız mı? Josef K. … Adı var ama soyadı sadece bir harfle gizlenmiş. Peki, bu ne anlama geliyor dersiniz?


Belki de bu harf, kimliksizleşmenin, bireyin sistem karşısındaki küçüklüğünün bir simgesi. Kafka, Josef K.’yı yalnızca bir karakter olarak değil, herkesin yerine geçebilecek bir figür olarak kurgulamış olabilir mi? Peki, Michael K. ismi nereden geldi? Eğer hâlâ çağrışım yapmadıysa, J.M. Coetzee’nin Michael K.’nın Yaşamı ve Zamanı romanına bir göz atmanın tam sırası.


Tıpkı Josef K. gibi, Michael K. da kendi kaderinin tam anlamıyla kontrolünde değildir. Ancak, aralarındaki fark büyüktür: Josef K. bir sistem tarafından yargılanırken, Michael K. sistemin dışına çıkmaya çalışan bir karakterdir.


> Michael K’nın doğumuna yardım eden ebenin ilk gözüne çarpan, çocuğun tavşan dudağı oldu. Dudak sümüklüböcek gibi kıvrık, sol burun deliğiyse yarıktı.




> Ebe, annesine göstermemeye çalışarak o minicik gonca ağzı zorlayıp açtı, damağın sağlam olduğunu görünce içinden şükretti.




> Anneye, “Sen buna sevin, böyle çocuklar aileye uğur getirir,” dedi. Ne var ki Anna K, bu kapanmayan ağzı ve açık kaldığı için hep gözüne ilişen o canlı pembe eti sevmemişti. Çocuk memeyi ememiyor, açlıktan ağlıyordu...




İşte böyle başlamıştı Michael K.’nın bu dünyadaki hazin öyküsü…


Annesi Anna K., evlere temizliğe giden bir hizmetçiydi. Yanında, tıpkı bir çanta gibi taşıdığı Michael ile başka evlerin parkelerini, camlarını temizlerdi. Etraftan gelen bakışlar onu hep üzerdi. Michael okula başladığında, ne okuma yazma ne de yaşıtlarıyla aynı seviyedeydi. Bu yüzden, kendisi gibi çocukların olduğu bir özürlüler okuluna gönderildi.


> “Burada çocukluğunun geri kalanını öbür özürlü, bahtsız çocukların arasında devlet parasıyla okumayı, yazmayı, sayı saymayı, yer süpürmeyi ve ovmayı, yatak yapmayı, bulaşık yıkamayı, sepet örmeyi, dülgerliği, toprak bellemeyi öğrenerek geçirdi.”




Michael K., 15 yaşından sonra önce belediyenin Park ve Bahçeler Bölümü’nde üçüncü dereceden bahçıvan olarak çalıştı. Oradan ayrılıp işsiz kaldıktan sonra Greenmarket’in tuvaletlerinde bekçi oldu. Ancak bir gece saldırıya uğrayıp yaralandıktan sonra bu işten ayrıldı ve tekrar bahçıvanlığa döndü.


Zamanla annesi ağır bir hastalığa yakalandı. Michael, annesinin yanında kalmaya başladı. Ülkede sıkıyönetim ilan edilmiş, iç karışıklıklar hayatı zorlaştırmıştı. Anna K, hayatının son dönemlerini doğduğu Prens Albert kasabasında geçirmek istiyordu. Ancak gerekli izin belgelerini almak imkânsızdı. Bunun üzerine Michael, bisikletten bozma bir araç yaparak annesiyle yola koyuldu.


Ne yazık ki annesi yolda daha da hastalanarak bir hastaneye kaldırıldı ve kısa süre sonra vefat etti. Michael K., hastaneden annesinin küllerini aldı. Artık tek amacı, annesinin vasiyetini yerine getirerek küllerini Prens Albert’e götürmekti. Ancak yolda yakalanarak çalışma kampına gönderildi. Buradan kaçarak annesinin memleketine ulaştı ve onun bahsettiği çiftliği buldu. Ancak çiftliğin sahibi olduğunu iddia eden biri ortaya çıkınca oradan da kaçtı ve dağlarda yaşamaya başladı.


Açlık, yalnızlık ve zorluklar onu kasabaya geri dönmeye zorladı. Yine polis tarafından yakalandı, hastaneye götürüldü, ardından bir çalışma kampına yerleştirildi. Buradan da kaçmayı başardı ve toprağı işleyerek kendi yaşamını kurmaya karar verdi. En çok da kabak ekti…


Ancak savaşın ortasında hayatta kalmak hiç kolay değildi. Çiftliğine isyancı bir grup yerleştiğinde saklandı, açlık nedeniyle güçsüz düştü ve sonunda tekrar yakalandı. İsyancı olduğu şüphesiyle sorguya alındı ve bir uyum kampına gönderildi. Burada ona ilgi gösteren bir doktor, onun naifliğinden etkilenerek yardım etmeye çalıştı. Ancak Michael K. yemek yemeyi reddetti ve bir süre sonra tekrar kaçtı. Doktor, onun artık yaşamasının mümkün olmadığını düşünerek ölüm raporu hazırladı.


Sonunda Michael K., annesinin yaşadığı tek göz odaya geri döndü. Yaşayacak mı bilinmez. Ama doğduğu günden itibaren izole bir hayat süren, hem fiziksel hem de toplumsal olarak dışlanan, azın azıyla yetinmeyi öğrenerek hayatta kalmaya çalışan Michael K., kendi varoluş mücadelesini en zor yollarla verdi.


Peki, onun amacı sadece hayatta kalmak mıydı? Belki de Michael K. şöyle derdi: “İnsan böyle de yaşayabilir.”



Comments


bottom of page