
Bazen gün içinde hiçbir sebep yokken kendimizi, sıkkın, bezgin, öfkeli, bunalmış, depresif, içine kapanık veya hayatımızı aşırı sorgularken bulabiliriz. Bu durum, ne ayın boşlukta olması, ne sadece adını bildiğimiz gezegenlerin retro çabası ne de ay burcumuzun ters açı yapmasıdır.
Çoğu zaman şimdiki zamanda vaktimizi geçirirken ani denk gelişlerin önemi oldukça etkilidir. Olağan akış içinde gerçekleşen bu rastlama işi biranda bizleri olduğumuz ruh halinden uzaklaştırarak bilinçdışı başka bir paralel evrene ışınlayabilir. "İyide bu ışınlanma, bizi neden hep olumsuz bir diyara götürmek zorundadır ki? , diye sorabilirsiniz. Maalesef bunun sebebi insanlık tarihi kadar eskidir...
İnsanlık, her doğumla önceki atalarıyla sürekli temas halindedir. Yani kolektif bilinç adeta yaşayan bir organizma gibi nesilden nesile aktarılır. Elbette şunu akılda tutmakta fayda var; binlerce yıldır yaşayıp göçmüş milyarlarca insandan bahsediyorum. Ve tabi onların hem bireysel hemde çevresel olarak deneyimlediği hayattan...
Dünyaya gelmiş bir çocuğun ondan kısa bir süre önce dünyaya girmiş olan ebeveynleri bazı tecrübeler kazanarak tehlikelerden kaçınmayı öğrenmiştir. Aynı zararı çocukları da görmesin diyerek bu öğretileri ona aktarırlar. Böylesi bir eğitimin içine bireysel özellikler ve endemik çevre faktörleri de girdiğinde aynı bilinç düzeyi oluşturulmaya çalışılır.
Bu eğitilme işinin sadece olumsuz dersleri ve tecrübeleri içerdiğini düşünmenizi istemem. Çeşitli dini ritüeller, kültürel değerler de aynı şekilde kazandırılmaya çalışılır bireye… Fakat olumsuz olanı yani tehlike etmenini bilmek hayatta kalabilmek için daha baskın bir ihtiyaçtır. Bu sebeple, insan beyni olumsuz olanı daha çok önceleyerek hayatta kalma şansını artırmak üzerine evrilmiş bir organdır. Kızgın bir Bizon, sivri dişli bir kaplan, zehirli bir akrep, yılan, vahşi doğada kaçınılması gereken çeşitli zehirli otlar, böcekler…
Dikkat ederseniz doğayla irtibatını koparmamış insan atasının korkuları, kaygıları ve tehlikeden kaçınma davranışları da günümüze göre daha doğal tepkilerin bir sonucudur. Oysa bugün modern hayatın korkuları ve kaygıları ve dahi kaçınması, oldukça farklıdır. Zamanla değişen dünyada bu davranışlar hali hazırda kendilerini fazla geliştirmemişlerdir. Yani verilen tepkiler hâlâ o ilkel insanın beyniyle bağlantı kurar.
İnsan beyni kabaca üç kısımdan oluşur; bunlar Reptilian, Limbik ve Neokorteks diye adlandırılan bölümlerdir. Daha basit haliyle sürüngen beyin, maymun beyin ve rasyonel beyin diye de isimlendirildiği olur. Haliyle herhangi bir kriz ortamında önce korku ve panik duygularının oluşması, yine bu tehlike anında verilen tepkilerin bizi hem fizyolojik hemde zihnen harekete geçirmesi ve uygun çözüm yolları bularak o tehlikeden kurtarması gerekir. Her ne kadar her üç kısmın bir arada ve bütüncül olarak çalışması lazımken, bazen sadece bir bölümün tepkisi tutamlarımızın farklı olmasına sebep olabilir. Yani yaşanan durumda bu üç beynin hangisi daha baskınsa o şekilde tepki oluşturulabilir. Örneğin yaşanan bir tehlike anında ilk tepki her ne olursa olsun kaçmak ya da savaşmak olabiliyorken, orada donup kaskatı bir şekilde kalakalmamızı da sağlayabilir. Veya panik yapmadan en soğuk kanlı halimizle en pratik çözüm yolunu düşünerek o tehlikeden kurtulmamıza yardımcı olabilir.
Bu üç beyin bölgesi birlikte çalışarak insan davranışlarını ve düşünce süreçlerini yönlendirir. Örneğin, birisi bir tehlike karşısında hızlı bir şekilde kaçarken yani (Reptilian beynin, aynı zamanda korku ve panik hissedebilir yani (Limbik sistemin), ardından tehlikeyi analiz ederek daha karmaşık bir plan yaparak çözümü bulmaya çalışabilir, o da (Neokorteks’in alanıdır.
Verilen tepkilerin hepsi de insani midir? diye soracak olursanız, sonuçta hepsi beynimizin kendini ve vücut bütünlüğünü korumaya yönelik geliştirdiği yöntemlerdir diye cevaplayabilirim. Ancak bu kurtuluş sonrası devam eden korkular ve kaygılar mevcutsa o anda verilmiş tepkinin sağlıklı olduğunu pek düşünmüyorum.
Beynimizin kabaca üç bölümden oluştuğunu ve bu bölümlerin verdiği tepkilerle hareket ettiğimizi (ki beynimizde pek çok kısım olduğunu ve bu tepkilerle etkileşime giren sinir hücreleri aracılığıyla pek çok hormonun tetiklendiğini bilmenizi isterim. Yani insan beyninin oldukça karmaşık bir yapıda olduğunu ve işleyişinin de en az o kadar karmaşık olduğunu söylemem gerekir.)
kısaca değindikten sonra gelin şimdi de bu tepkiler sonucu merkezi sinir sistemimizi nasıl etkiliyor birde ona bakalım.
Merkezi sinir sistemi beynimizin düzenlediği duyusal, duygusal, motor ve bilişsel işlevleri vücudumuzun en doğru tepkiyi verebilmesi için uyarır. Bu sistem İki ana kısımdan oluşur. Sempatik ve Parasempatik sistemler diye. Sempatik sinir sistemini öyle hemen ismine bakarak “A, ne şirin, ne sempatik “ diyerek hafife almanızı istemem. Zira herhangi bir tehlike anında amigdalanın ürettiği kaç ya da savaş mesajı karşısında vücudumuzu teyakkuza sokan bu kısımdır. Aynı zamanda refleksif tepkiler vermemizi sağlayarak vücut bütünlüğümüzü korumaya çalışır. Hızlıca gelen bir arabadan kaçmak için sempatik sinir sistemine ihtiyacımız var anlayacağınız. Parasempatik sinir sistemi ise, daha sakin ve dinlenme anlarında aktive olur. Hani bölümün başında söylediğim aniden gelen olumsuz ruh halleri bir yandan canımızı sıkarken öteki taraftan sempatik sinir sistemini uyararak kortizol yani stres hormonunu da aktive eder. Fakat karşımızda gerçek bir tehlike unsuru olmadığı için bu stresi uygun bir zeminde boşaltamaz. Bu anların sıklığı kandaki kortizol miktarının sürekli artacağı anlamına da gelir. Maalesef şunu da bilmemiz gerekir diye düşünüyorum; karşılığı olmayan stresin insan vücuduna normalden çok daha fazla zararı vardır.
O halde ne yapmalı?
Amerikalı Holistik terapist Nicole Lepera yazdığı “Kendini iyileştirme işi Nasıl Yapılır?” kitabında sinir sistemi düzeni ve düzensizliği hakkında şunları yazmış.
“***Sinir sistemi düzensizliği tekrarlanan aktivasyondan veya uzamış stres dönemlerinden gelen semptomları tanımlamak için kullanılan bir terimdir. İdeal olan, stresli bir durumla karşılaştığında, sinir sisteminin harekete geçmesi ve ardından bedenin "dinlenip olanları sindirmesini" sağlayan temel denge durumuna geri dönmesidir. Ancak sinir sistemin kendini düzenleyemiyorsa stresten toparlanamazsın.”***
Sonrasında düzensiz sinir sistemi yüzünden olabilecek olası duygusal, fiziksel, sosyal semptomlardan bahseder.
***“Suçluluk, utanç, ruh hali dalgalanmaları, korku, panik, agresiflik, kaygı, öfke, dehşet, kafa karışıklığı, kendini suçlama, bunalma gibi duygusal; Uykusuzluk, kôbuslar, kolayca irkilmek, yüksek seslerden korkmak, titremek, sarsılmak, kalp çarpıntısı, migren, sindirim sorunları, bağışıklık sistemi bozuklukları gibi fiziksel; İtme-çekme veya tekrarlayan kaçınmacı ilişki kalıpları, terk edilmeye dair sürekli korku (yalnız kalamamak veya "birine sımsıkı yapışmak” gibi sosyal semptomları”*** sırasıyla belirtir. ******
Bununla birlikte Sinir sisteminin aktive olması ve bunun farkında olunmasıyla ilgili bir dizi öneride bulunarak şunları söyler.
. ***Şimdiki anda yerini bul. Kendine bulunduğun ortamda bir koku, tat veya görsel bul. Aktif olarak tüm dikkatinle bu duyusal deneyimlere odaklanma uygulaması yap.***
***• Bir görselleştirme meditasyonu yap. Gözlerini yum ve derin bir nefes al. Kalbinden gelen beyaz bir ışığı hayal et. "Güvendeyim, huzurluyum" sözcüklerini tekrar ederken ellerin kalbinin üzerinde olsun. Bunu gün içinde üç kez yap. Sabah ilk iş olarak ya da gece yatmadan hemen öncesi bunun için harika bir zaman.***
***• Tükettiğin bilginin bilincinde ol. Aldığın bilgiyi sinir sistemin de aynen tüketir. Çeşitli türden bilgiler tüketirken bedeninde nasıl hissettiğinin farkında ol. Tazelenmiş ve yenilenmiş mi hissediyorsun, yoksa tükenmiş ve için korkuyla dolmuş gibi mi? Kaygılı duyguları harekete geçiren ortam ve haber kaynaklarıyla bağlantıyı kesmek yardımcı olabilir.***
***• Doğaya karış ve tanık ol. Dışarıya çık ve doğal çevrenin senin için erişilebilir olan herhangi bir küçük yönünü deneyimle. Çiçeklerin renklerine dikkat et. Ağaçlar altında otur. Çıplak ayaklarını çimlere bas, suya sok. Rüzgarın esintisini teninde hisset. Doğa sinir sistemimizin doğal bir dengeleyicisidir ve bizi yeniler.***
Ve en sonunda da ekler;
“***Sinir sisteminin dengesini yeniden kurmak için bu yeni araçları kullanmaya başladığınızda, anahtar kısmın küçük ve tutarlı uygulamalar olduğunu unutmayın. Çoğunuz hayatınızı düzensiz bir bedenle yaşayarak geçirdiniz; iyileşmek zaman alabilir, merak etmeyin iyileşeceksiniz.”***
Başka bir Akıl Fikir Gezegeni bölümünde görüşmek üzere Sağlıcakla kalın /içaforiz
Comments