Karpman Drama Üçgeni ve Çıkış Yolları
- Öykü Yavuz
- 12 Haz
- 4 dakikada okunur

Bu bölüm sizlere Transaksiyonel Analiz Teorsinden ortaya çıkan ve Psikiyatrist Stephen Karpman tarafından 1968 yılında ortaya atılmış “Drama Üçgeni” kavramından bahsetmek istiyorum. Karpman'nın bu modeli, insanların çatışma anlarında benimsediği Kurban, Kurtarıcı ve Zalim/Zulmeden olmak üzere üç sağlıksız rolün birleşiminden meydana geliyor.
Gelin isterseniz fazla vakit kaybetmeden Bu üç sağlıksız role biraz daha yakından bakalım.
Hayat sahnesinde roller bazen bize verilmez, biz onları acılarımızla örer, yaralarımızla biçimlendiririz. İşte bu sahnede “Drama Üçgeni” adını taşıyan bir yapıda, üç temel rol vardır: Kurban, Zalim ve Kurtarıcı. Bu roller birbirine bağımlı, birbirini besleyen ve birbirinden kaçamayan bir döngü yaratır.
Kurban rolü, dışarıdan bakıldığında sessizdir ama içinde fırtınalar kopar. Genellikle "zavallı ben" zihniyetiyle hareket eder. Umutsuzdur, kırılgandır. Çaresizliği bir kader gibi taşır. Kendi gücünü göremez, hatta ondan korkar. Sorumluluğu başkalarına devreder çünkü bir zamanlar o sorumluluğu almaya çalıştığında yalnız bırakılmıştır. İçten içe bir rehber, bir el, bir kurtarıcı bekler… ama en çok kendini kurtaracak güce inanmaya muhtaçtır.
Zalim – ya da daha nazik bir ifadeyle kontrolcü – genellikle eleştirinin ve cezalandırmanın merkezindedir. Haklı olmayı bir savunma değil, bir varoluş biçimi haline getirmiştir. Onun için dünya bir hata düzeltme alanıdır ve hataların kaynağı da hep başkalarıdır. Aslında çoğu zaman kendi içindeki kaosu kontrol edemediği için dışarıya düzen vermeye çalışır. Adler’in dediği gibi; aşağılık kompleksini örtmek için kurduğu sahte bir üstünlük perdesidir bu. Narsist kişilikler bu rolü en kolay ve en acımasız şekilde benimser.
Kurtarıcı ise görünürde en masum olanıdır. Yardımseverliğiyle övünür, korur, destek olur. Ama bu desteğin ardında derin bir ihtiyaç gizlidir: "Değerli olduğumu hissetmek için birine faydalı olmalıyım." Kurtarıcı, çoğu zaman kendi varlığını başkalarının kırıklarını onararak anlamlandırır. İroniktir: Yardım etmek isterken, karşısındakini güçsüz tutarak onun kurban rolünden çıkmasına engel olur. Ve işte bu yüzden, en çok da narsistlerle birbirlerini çekerler. Biri sürekli almak ister, diğeri vermeye programlıdır. Ta ki tükenene kadar.
Peki insanlar neden bu rollerin içine düşer? Neden aynı sahnede, aynı replikleri yıllarca tekrar eder durur?
Cevap, çoğu zaman çocukluğun sessiz sokaklarında gizlidir. İnsan, yaşamının ilk yıllarında farkında bile olmadan bir senaryo yazar kendine. Kimi zaman bir bakış, kimi zaman eksik kalan bir sarılma, bazen de hiç gelmeyen bir onay… Zihinde yankı bulur, kalpte şekillenir ve sonunda kişiliğe kazınır.
Kurtarıcı olur insan, çünkü bir zamanlar onun yardım çağrısına kimse kulak vermemiştir. Şimdi o, kimse çaresiz kalmasın diye herkesi taşır sırtında.
Kurban olur, çünkü kendi duygularına yer bulamamış bir evde büyümüştür; ihtiyaçları hep ertelenmiş, hisleri ciddiye alınmamıştır. Artık bir yetişkin olsa da, içindeki çocuk hala bir başkasının gelip onu kurtarmasını bekler.
Ve bazıları Zalim olur, çünkü sevilmek yerine korkulmuştur. Güçlü oldukça var olabileceğine, sert oldukça dokunulmaz olacağına inandırılmıştır. İçinde taşıdığı kırılganlığı yok etmek için başkalarının zayıflıklarına saldırır.
Bu roller tesadüf değildir; hepsi, hayatta kalma stratejisidir. Hepsi, bilinçaltının haykırmadan fısıldadığı “böyle yaparsan var olursun” kurgusunun eseridir.
Ve döngü böylece sürer. Çünkü insanlar, kendi duygularına bakmaktan korkar. Hissetmenin bedeli büyüktür: hatırlamak, yüzleşmek, kabul etmek gerekir. Bu yüzden iç diyaloğu susturur, dışsal rollere sığınırız. “Ben iyiyim, o kötü” ya da “Ben çaresizim, biri beni kurtarsın” gibi basitleştirilmiş inançlarla sahnede kalmaya devam ederiz.
Peki bu döngüden çıkmak mümkün mü?
Evet… Ama kolay değil. Çünkü Drama Üçgeni bir alışkanlıktır; bazen de bir kimlik… Ve insan, en çok alıştığı acıya tutunur.
Ama çıkmak mümkün. Yeter ki içe bakmaya, sorumluluk almaya ve eski senaryoları yakmaya razı ol.
İlk adım, "üstün ya da aşağı" oyununu bırakmaktır.
Ne birinin kurtarıcısıyız, ne ötekinden üstünüz. Ne daha haklıyız, ne daha masum. Gerçek temas, eşitlikte başlar. Karşımızdakini ne küçümseyerek ne de yücelterek değil; olduğu gibi kabul ederek ilişki kurabiliriz. Ne eksik ne fazla.
İkinci adım, “zavallı ben” perdesini indirip sahne ışıklarını kendimize çevirmektir.
Kurban rolü rahatlatıcıdır; çünkü sorumluluğu başkasına verir. Ama aynı zamanda zincirdir; çünkü değişim ihtimalini elimizden alır. Artık şunu söyleyebilmeliyiz: “Evet, başıma gelenler benim suçum değil... Ama onlarla ne yapacağımın sorumluluğu bana ait.” Duygusal olgunluk da tam burada başlar.
Üçüncü adım, suçlamayı bırakmaktır.
Zalim olmak, çoğu zaman incinmiş bir benliğin çığlığıdır. Ama bu çığlık başkalarına yöneldikçe yalnızlık derinleşir. Artık parmağımızı dışarıya değil, içeriye çevirmeyi öğrenmeliyiz. Ne istiyoruz? Ne hissediyoruz? Bunları karşı tarafı suçlamadan, manipüle etmeden ifade edebilmek... işte o zaman gerçekten duyulmaya başlarız.
Ve son olarak, kurtarıcılığı terk etmek gerekir.
Birini “kurtardığımızda” aslında onun potansiyeline saygı duymamış oluruz. Yardım etmek başka, bağımlı kılmak başkadır. Gerçek destek, kişinin kendi gücünü fark etmesine alan açmaktır. Bazen en şefkatli şey, geri çekilmek ve karşıdakinin büyümesine izin vermektir.
Bu arada Drama Üçgeninde yer alan sağlıksız rolleri daha sağlıklı olanlarla değiştirmek mümkündür. Bunun için rollerin içindeki alışkanlıkları ve güdüleyicilerini değiştirmek için biraz zorlanılsa da imkansız değildir.
Drama Üçgeni’nden çıkmak, önce kendi duygularımızla yüzleşmeyi gerektirir.
Çünkü hissetmediğimiz duygular, bizi yönetir.
Bastırılan öfke, bir gün suçlama olarak çıkar ortaya.
Yutulan kırgınlık, yardım etme maskesiyle başkasının hayatına sızar.
Saklanan korku, çaresizlik rolünde kendini gösterir.
Duygularını inkâr eden kişi, kendini bir kurban bakış açısına hazırlar.
“Ben böyleyim çünkü buna onlar sebep oldu.”
“Ben elimden geleni yaptım ama hiç kimse kıymetimi bilmedi.”
Bu nedenle, kendimize karşı dürüst olmak, bu döngüden çıkmanın en temel adımıdır.
Ama dürüstlük yetmez.
Çünkü sahne arkasında bir başka oyuncu daha vardır: Ego.
Ego, hayatta kalmak için yeni gibi görünen aşina hikâyeler uydurur.
“Herkese yardım edip kurtarırsam sevilirim.”
“Güçlü görünürsem kimse beni incitemez.”
“Çaresizliğimi gösterdiğimde çok daha fazla görünür olurum”
Bu hikâyeler genellikle bilinçsiz bir şekilde ve farkında olunmadan kabul edilir sık sık tekrar edilmesinden ötürüde zamanla gerçek benin sahici rolü gibi hareket etmeye başlar.
Ve ego durumları ile pekişen roller, drama üçgenini adeta bir tiyatro sahnesindeymişcesine oyunlarını sergilemek için sırasını bekler.
Buna dur diyebilmek için Üçgende bulunan rolleri daha farklı yetkilerle donatmamız gerekir.
Kurban; çözüm yolları arayan yaratıcı bir role bürünerek çaresizlik yaşadığı durumları farkederek kendinde bir değişim başlatabilir.
Zalim/Zulmeden; baskı yaptığı anları karşısındaki kurbanın daha yetkin ve donanımlı olabilmesi için meydan okuyucu ve fırsatlar oluşturan bir zamana dönüştürebilir.
Kurtarıcı ise, sürekli her işi halleden ve ötekini her daim bağımlı bir kişiliğe dönüştüren rolden çıkarak ona gelişmesi için fırsat tanıyan bir rolü benimseyebiir.
Karpman'nın Drama Üçgeni’nde bulunan roller tamamen bunu yaşam senaryosu olarak kullanan ve o rollere yapışmış kişiler için geçerlidir. Diğer türlü yani iyileşmemiş travmatik geçmiş anılarla yara almış, antisosyal bir kişilikle yaşamaya alışmış ve gerçek suçlar işleyerek gerek kişisel gerekse toplumsal sorunlarla karşı karşıya kalmış kişiler için bu drama üçgeni kullanılmamalıdır.
Burada amaç belli döngüleri tekrar eden ve değişme olasılığı mümkün olan durumların sağaltımına odaklanır.
Drama Üçgeni hep aynı rolleri oynadığımız bir sabitlik değildir. Bilakis oldukça değişken bir yapıya sahiptir. Yani roller zaman içerisinde alınan ve verilen tepkilere göre yer değiştirir.
Bizim amacımız bu Üçgenin dışına çıkabilmek ve kendimize oradan bakabilme gücünü yine kendimizde bulabilmektir. En nihayetinde roller sustuğunda, geriye sadece bir kişi kalır. Ne kurtarıcı, ne kurban, ne zalim. Kalan sadece uyanmayı başarmış bir insandır.
Başka bir Akıl Fikir Gezegeni bölümünde görüşünceye dek, sağlıcakla kalın 🤗
Comments