top of page

#İnanç Yorgunluğu


Sanıldığı gibi ülkemizde inanç eksikliği veya inanan insan sayısında azalma gibi bir durum yoktur. Asıl mesele, insanların büyük bir kısmının "inanç yorgunu" olmasıdır.


Yorgunluk, kişinin fiziksel ya da ruhsal olarak yapması gerekenden fazlasını yüklenmesiyle ortaya çıkan bir histir. Uzun süredir bu durumu yaşayan insanımız, inancın farklı fraksiyonlarıyla karşılaşmakta ve gerek sonradan öğrendiği, duyduğu bilgileri gerekse kolektif olarak edindiği hazırbulunuş bilgileri bağdaştırmakta zorlanmaktadır.


İşte bu zorlanma, inanç yorgunluğu dediğim olguya yol açmaktadır.


İnsan doğuştan inanmaya meyillidir. Burada kastettiğim, yalnızca dini bir öğretiye, kutsal bir metne veya bir varlığa bağlılık değildir. Ancak insanlar, iman etme ve inanma eylemlerini aynı potada değerlendirmeyi tercih eder. Zaten inanç, inançlı olma, inanma gibi kavramlar da hep dinle bütünleşik haldeymiş gibi algılanır. Birisi "İnancımı kaybettim." dediğinde, hemen onun inandığı varlık sorgulanır. Oysa bu kaybediş, bir insana, bir olaya ya da yaşanılan herhangi bir duruma dair de olabilir. Sürekli baktığı hasta bir aile bireyi, geçim sıkıntısı, bir aldatılma geçmişi, hırsızlığa ya da dolandırıcılığa maruz kalma… Tüm bunlar da insanın inancını yıpratabilir.


Ancak en büyük etken, insanların birbirine ve saf bir şekilde bağlanmak istediği varlığa sürekli yeni ritüellerin, katı kuralların, despotça anlayışların ve bağımlı kılmaya çalışan şekillerin eklenmesidir. İşte bu yüzden insan bugün inanç yorgunudur. Bu yorgunluk ancak hakikate ulaşarak ve kişinin zihninde bu gerçekleri anlamlandırmasıyla son bulacaktır.


"Peki, insan hakikate nasıl ulaşır? Öncelikle inancına eklenen tüm fazlalıkları sorgulamalı, kendisine ait olmayan yüklerden arınmalıdır."

Comments


bottom of page