
Tarihin belli vakitlerinde; İnsanların birer kabile olarak yaşadığı, kaynakların sınırlı, doğa koşullarının sert olduğu zamanlarda kabile üyelerinin en zayıf, işe yaramaz ve boşa kaynak tüketeceğini düşündükleri yaşlı insanları ölüme terkettikleri zamanlar yaşanmıştır.
Böylesi durumlar yüzünden pek çok #yaşlı, sakat, #hastalıklı insan bile isteye yok edilerek mevcut kaynakların ve düzenin korunmasına çalışılmıştır.
Mesela bir zamanlar Japonya'da adına “*#Ubasute*” denilen bir uygulama ile yaşlı bireylerin dağlık bölgelere bırakılarak orada yaşamlarını sona erdirene kadar kalmaları sağlanırmış.
Yine #Eskimoların güçten düşmüş yaşlı bireyler için eksi bilmem kaç derecede yanına yiyecek bir şey verilmeden buz tutmuş bir nehrin üzerine bırakılıp balık tutması istenirmiş. Bu durum, kaynakların sınırlı olduğu sert kutup koşullarında geride kalan insanların hayatta kalmaları için yapılırmış.
Savaşçı bir ırk olan #Vikingler gerek topluluk içinde gerekse savaşta bir işe yaramayacağını düşündükleri yaşlılarını yüksek bir yamaca çıkarıp aşağıya atlatarak Valhalaya yani Tanrıları Odin'in yanına gitmeleri için tek başına bırakırlarmış.
Antik #Sparta'da, zayıf ve güçten düşmüş kişilerin topluluk için yararsız olduğu düşünülüp, bir kısmı doğrudan bir kısmı ise ölüme terkedilirmiş.
Yine hint geleneğinde özelikle dul kalmış kadınlar ve yaşlılar toplumdan dışlanıp ölü kabul edilirmiş. Tabi görmezden gelinen ve yardım edilmeyen bu kişilerde kısa sürede dünyayı terki diyar ederlermiş.
Bazı Afrika kabilelerinde, yaşlı bireyler “ruhlarının öbür dünyaya gitmesi” için toplumdan uzak bir yere bırakılırmış.
Avustralya yerlileri #Aborjinler de yine ölümü yaklaşan yaşlılarını tek başına bırakıp bu şekilde olan kişinin ruhsal geçişlerinin daha iyi olduğuna inanırlarmış.
Tarih boyunca pek çok yerde bir çok toplulukta yaşlıların ayak bağı olduğuna, kimi yerde ve zamanda da bunun dini bir ritüel olduğuna inanılmış.
İlk bakışta İklim, yeryüzü şekilleri, kaynak sıkıntısı ve inanç sistemleri bu uygulamaları en çok etkileyen başat sebepler gibi gözükmekte.
Günümüzde bu tür uygulamalar insan hakları çerçevesinde tamamen kabul edilemez olarak değerlendirilse de, tarih boyunca hayatta kalma mücadelesi veren toplulukların bakış açısını anlamak önemlidir. Bu uygulamalar, ahlaki açıdan tartışmalı olsa da o dönemin koşullarında bazı toplulukların varlığını sürdürmesinde belirleyici olmuştur.
#Günümüzde dünyada yaşlılara yönelik bakış açısı, toplumların kültürel değerlerine, ekonomik durumlarına ve sosyal yapısına bağlı olarak farklılık göstermektedir. Ancak genel olarak yaşlılara bakış açısı iki ana başlıkta değerlendirilebilir: saygı ve değer verme, sosyal ve ekonomik yük algısı şeklinde.
Saygı ve değer verme, tarihiyle barışık, aile bağlarına değer veren toplumlarda daha sık görülürken #refahseviyesinin yüksek ve modern hayatın daha baskın olduğu ülkelerde yaşlıların ve güçsüz kişilerin birer yük olduğu algısı daha baskındır. Bu durumda yaşlı bakım ihtiyaçlarının ve ilgili konuların daha pahalı olmasına neden olmaktadır.
Ülkemiz açısından konuya bakacak olursak; pek çok yaşlı bireyin geçimlerini sağlayacak düzeyde bir maaş alamadığını, özellikle asgari ücretin altında kalan emekli maaşları yüzünden temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk yaşadıklarını görürüz. Her ne kadar yakın tarihlere kadar ülkemizde kalabalık aile yapısı söz konusu olsa da, özelikle dünyanın yaşanan teknolojik gelişmeler ile daha da global hale gelmesi ve artan nüfus, enflasyon ile ekonomik şartların ağırlaşması, geçim maliyetlerinin artması gibi sebepler yüzünden yaşlı nüfusun bir kısmı yalnız bırakılıp kendi kaderlerine terk edilmiştir.
Elbette en önemli sebep ekonomik sebepler gibi gözükse de sosyal ayrımcılık tarihte olduğu gibi bugünde dünyanın önemli sorunlarından biri haline gelmiştir. Yine özelikle sosyal medya sayesinde aşırı şekilde özendirilen #gençlik ve genç olma takıntısı sanki toplumu oluşturan bireylerin hepsinin genç olduğu gibi bir algı yaratmakta, hatta algının ötesinde ciddi bir yaşam tarzı oluşturulup adına moda, trend, ya da adeta sonsuza kadar genç ve ölümsüz kalınacağına dair bir kamuoyu oluşturulmaktadır. Buna bağlı yaratılan #ekonomiye dikkat ederseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
#Ülkemizde yaşanan ekonomik zorluklar, yaşlı bireylere yönelik toplumsal algıyı da etkilenmektedir. Geleneksel olarak yaşlılara duyulan saygı ve değer verme, ekonomik koşulların kötüleşmesiyle birlikte her geçen gün azalmaktadır.
#Türkiye Cumhuriyeti Devleti pek çok ülkenin arasında en genç nüfusa sahip olanlardan biridir. Lakin bir ülkenin refah seviyesi, sadece genç nüfusuyla değil yaşlılarının da aynı müreffeh yaşantıyı sürdürebilecek olmasıyla da ölçülür. Bunun için gerekli adımların atılması, yaşlı nüfusun hem ekonomik hem de yaşam kalitesi açısından daha verimli bir hayat yaşaması gerekmektedir.
Her yıl yeni bir yaş almak bir seçim değil mecburi bir süreçtir. Dolayısıyla yaşlı olmayı kimse tercih etmez. Hep genç kalacağımızı, hiç yaşlanmayacağımızı düşünerek sadece kendimizi kandırmış oluruz. Bir zaman sonra bugünün moderni yarının gelenekseli haline dönecektir. Zira bugünün yaşlıları kısa zaman önce geçmişin gençleriydi. Unutmamalıyız!
En kısa sürede başta ülkemizde olmak üzere dünyanın her yerinde yaşlıların ve yaşlılık halinin en iyi şekilde düzenlenmesi dilek ve temennisi ile sağlıcakla kalın 🤗
Comments