Dostoyevski’nin Köpekleri ve Öğrenilmiş Çaresizlik
- Öykü Yavuz
- 4 Nis
- 3 dakikada okunur

Dostoyevski'nin "Ölüler Evinden Anılar" kitabının bir bölümünde, kitabın sözde yazarı Aleksandr Petroviç Goryançikov'un hapis hayatını geçirdiği yerde yaşayan üç köpekten bahsedilir. Bu köpekler, benim de dikkatimi çeken sevimli karakterlerdir.
İlk köpeğin adı "Topaç" anlamına gelen Şarik'tir. Kendi halinde yaşayan bu köpek, orada bulunan mahkumlardan hiçbiri tarafından ilgi görmemektedir. Ancak Şarik, insanların ilgisiz kalmalarına rağmen var gücüyle kendini sevdirmeye çalışarak, sevimli bir köpek olmasına rağmen yalnızlık içinde yaşamaktadır.
İkinci köpek ise "sincap" anlamına gelen Belka'dır. Belka daha küçük bir köpekken üzerinden atlı bir araba geçer ve belinden sakatlanır. Bu sakatlık, çelimsiz ve zayıf yapısıyla birleşince, sevimsiz bir köpek görünümüne neden olur ve mahkumlar ona daha hoyrat davranmaya başlar. Goryançikov hariç oradaki herkes, Belka'ya tekmeler savurarak garip bir sevgi gösterisi sergiler. Belka ise mahkumların artıklarını yerken atılan bu tekmeleri, gösterdikleri ilgi olarak kabul eder ve büyük bir minnetle kabul eder.
Üçüncü köpek ise "güdük" anlamına gelen Kultyapka'dır. Goryançikov, bu sevimli köpeği henüz bir yavruyken alır ve beslemeye başlar. Kultyapka, o kadar güzel bir köpektir ki, kürkü yüzünden bir gün başka bir mahkum tarafından çalınarak öldürülür.
Dostoyevski'nin bu karakterleriyle, hapis hayatının içinde hayvanların nasıl yaşadığına ve insanların hayvanlara nasıl davrandığına dair çarpıcı bir portre sunulur. Bu köpeklerin hikayeleri, okuyucuya duygusal bir bağ kurmalarını sağlar ve Goryançikov'un iç dünyasını yansıtan anlatımıyla etkileyici bir şekilde sunulur.
Dostoyevski'nin "Ölüler Evinden Anılar" kitabı, tarihi bir hapishanede geçen ve bir grup mahkumun hayatını konu alan bir roman olarak dikkat çeker. Kitapta, mahkumların psikolojik ve duygusal durumları, yaşadıkları zorluklar, hayatta kalmak için verdikleri mücadeleler ve ilişkileri anlatılır.
Kitabın ana kahramanı Aleksandr Petroviç Goryançikov, hapishaneye düşen bir soyludur. Goryançikov, burada kendini yeniden keşfeder ve çevresindeki mahkumlarla etkileşim içinde olur.
Kitapta bahsedilen üç köpek de mahkumların hayatında önemli bir rol oynar. Şarik, kendi halinde yaşayan sevimli bir köpektir ve mahkumların ilgisizliği ile karşı karşıyadır. Belka, zayıf ve çelimsiz bir köpektir ve diğer mahkumlar tarafından hor görülür. Kultyapka ise, Goryançikov'un yavru olarak alıp büyüttüğü sevimli bir köpektir.
Bu köpekler, aynı zamanda mahkumların iç dünyalarını da yansıtır ve hapishane ortamındaki hayatlarının ne kadar zor olduğunu da çarpıcı bir şekilde gösterir. Şarik, yalnızlığın acısını çekerken, Belka kötü muamele ve şiddet görür. Kultyapka ise, Goryançikov'un hayatta kalmak için verdiği mücadeleye ve sevgi dolu bir yaklaşımına tanıklık eder.
Kitapta, mahkumların insanlık dışı koşullarda yaşadığı, hayatta kalma mücadeleleri verdiği ve ilişkilerinin nasıl şekillendiği gayet açık bir şekilde gösterilir. Köpeklerin hikayeleri ise, okuyuculara, bu koşullarda hayatta kalmanın ne kadar zor olduğunu ve hayvanların da insanlar gibi duygularının var olduğunu hatırlatır.”
Gelin isterseniz Podcast'in bundan sonraki kısmında Rus Edebiyatının usta ismi Dostoyevski'ye bir selam durup Amerikali psikolog Martin Seligman'dan ve 1975 yılında denek olarak kullandığı köpeklerle yaptığı deneyden bahsedelim.
Martin Saligman'ın psikoloji alanında “öğrenilmiş çaresizlik” ile ilgili pek çok deney yapmıştır. Özelikle şimdi bahsedeceğim deney dünyada oldukça geniş bir etki yaratmıştır. Seligman bir grup köpeği kafeslerin içine sıkıca kapadı ve onlara elektrik şoku uyguladı. Önce direnip mücadele eden köpekler kaçamayacaklarını anladığında bir süre sonra kendilerini çaresizliğin kucağına bıraktılar. Daha sonra kafesler köpeklerin kolayca kaçabileceği şekilde değiştirildi. Ancak köpeklerin çoğu kaçmayı bir kez bile denemedi ve yere uzanıp umutsuzca sızlanmayı tercih etti. Seligman işte köpeklerin bu davranışını ‘Öğrenilmiş çaresizlik’ olarak tanımladı ve benzer bir sürecin insanlarda da yaşandığını belirledi. Arka arkaya gelen aksilikler insanlara çaresizliği ve umutsuzluğu öğretiyor, umutları kalmayan insanlar çabucak çaresizliği kendiliğinden kabulleniyordu.
Dostoyevski'nin Ölüler Evinden Anılar kitabında geçen köpekleri gibi dünya edebiyatında önemli isimler de eserlerinin bazılarında baş kahraman olarak köpekleri ve onların başından geçenleri yazmayı tercih etmiştir. Bu yazarların başında köpek sevgisi oldukça fazla olan Jack London gelir. Beyaz Diş, Vahşetin Çağrısı gibi kitaplar okunması hem keyifli hem de insanlarla köpeklerin arasındaki ilişkileri oldukça edebi bir üslupta aktaran klasikler arasındadır. Yine Paul Auster'ın Timbuktu'su, Virginia Woolf'un Flush’ u, Leslea Newmann'ın Hachiko'su, Miguel de Cervantes'in Köpeklerin Sohbeti kitapları da henüz okumamış olanlar için oldukça keyifli bir okuma deneyimi vaadedebilir.
Madem bu podcast'e ilham olan Dostoyevski ve Ölüler Evinden Anılar kitabı.. O halde kitapta bahsi geçen köpeklerle ilgili alıntılarla bitirelim bu podcast'i de; *“Mahkumların arasında Topaç adında bir köpek vardı. O, köpekler arasında bana en sevimli geleniydi. Herkes onu sevdiğini iddia ederdi, ama onun hayatında hiç kimse onunla ilgilenmezdi, kimse ona dokunmazdı. Ama o, insanların ilgisiz kalmalarına inat, var gücüyle kendini sevdirmeye çabalardı.”*
*"Sincap adında bir köpek daha vardı. Sakatlığı yüzünden herkes onunla alay ederdi, ama o insanların ilgisiz kalmalarına inat, atılan her tekmeyi sevgi olarak kabul ederdi. O, insanların kötü davranışlarına rağmen onlara karşı hiçbir kötülük yapmadan hayatını sürdürürdü.”*
"Güdük adında yavru bir köpek daha vardı. Ben onu daha küçükken alıp beslemeye başlamıştım. O, öyle güzel, öyle sevimli bir köpekti ki, kürkü yüzünden başka bir mahkum tarafından çalınıp öldürülmesi beni çok üzmüştü.”
Köpeklerden öğrenilecek ne çok şey var öyle değil mi?
Başka bir Akıl Fikir Gezegeni bölümünde görüşmek dileğiyle …Sağlıcakla kalın.
Commenti