#Ahlâki Yaralanma: Vicdan ile Otorite Arasında Sıkışmak
- Öykü Yavuz
- 24 Nis
- 4 dakikada okunur

Psikolojide bugüne kadar “Post travmatik ahlâki Yaralanma” diye bir tanımlama ve tanılama yapıldı mı bilmiyorum. Fakat “Ahlâki Yaralanma” diye bir tabirin olduğunu duymuşsunuzdur.
Üzerine yaptığım okumalar ve deneysel gözlemlerim sonucu günümüzde pek çok insanın bu konudan muzdarip olduğunu hissettim. Ahlâki Yaralanma kavramı her ne kadar Post travmatik stres bozukluğu ile birlikte anılan bir kavram olsa da, aslında ayrı bir tanılama ve çözüm yollarına sahip olması gereken başka bir durum. Her ne kadar Ruhsal hastalıkların tanılama kitabında yer almasa da bana kalırsa yakın tarihlerde o da bir tanı olarak işlenecek gibi geliyor.
Gelin isterseniz “Ahlâki Yaralanma” nedir? Neden Post travmatik stres bozukluğundan ayrı düşünülmelidir? diye sorarak ilgili kavrama daha yakından bakalım.
Ahlâki Yaralanma; bireyin sahip olduğu değer yargılarının önüne başka ve daha baskın yargılar getirerek zorunlu olarak değiştirilmesiyle ortaya çıkan kaybolmuşluk, sonucunda yaşanan tükenmişlik, güvensizlik hissi ile kendini daha suçlu, daha fazla utangaç, daha öfkeli, daha tepkisel ya da daha içine kapanık hissederek, ihanete uğramış, vermesi gereken tepkiyi verememiş ve bu sebeple ruhsal, duygusal, fiziksel ya da davranışsal olarak yoğun sorunların yaşanması durumudur.
Kişi kendini ihanete uğramış, yanlış yönlendirilmiş, güvencesiz ve yalnız bırakılmış hissini en yoğun şekilde yaşayarak çözümlemesini yapamadığı duyguların esiri olabilir. Bildiğiniz gibi “Post travmatik stres bozukluğu “ daha çok yaşanan korkuya ve kaygıya bağlı olarak gelişen süreğen bir durumdur. Kişi daha önceden deneyimlediği acı verici olayı bu olay geçse dahi sürdürmeye devam edebilir. Günlük hayatta hiç umulmadık zamanlarda tetiklenebilecek bu gibi travmatize edici anlar ve zamanlar yaşadıysanız, mutlaka travma ile ilgili çalışan bir uzmandan yardım almanızı öneririm. Yoğun şekilde ruhsal ve duygusal olarak Ahlâki Yaralanma yaşadığınızı düşünüyorsanız bu konu içinde aynı öneriyi yaparak konumuza dönmek isterim.
Ahlâki gelişim evreleri de tıpkı psikososyal, psikoseksüel gelişim evreleri gibi belli aşamaları olan bir durumdur.
Gelin isterseniz Ahlâki Gelişim Evrelerini nesiller arasında oluşan ahlâki bakış açısıyla kısaca anlamaya çalışalım. Bunu yaparken de bir önceki nesillerin neden daha katı ahlakçı bir tutum içinde olmaya çalıştığını da anlamaya çalışalım.
Bu kısma bir soru sorarak başlayalım.
*Bir Önceki Nesil Neden Daha Fazla Ahlakçı Duygular İçindedir?*
Bu durumu anlayabilmek için o neslin hem çocukluk dönemine hem de dönemin ahlâk kurallarına bakmak gerekir. Bugünün itaati ya da cezayı önceleyen, katı ahlaki disipline sahip bireyleri, büyük ölçüde davranışçı yaklaşımın etkisiyle yetişmişlerdir. Bu yaklaşımda, birey davranışı değiştirdiğinde kendisi de değişir anlayışı hâkimdir. Doğru davranış ödüllendirilir, yanlış ise cezalandırılır.
Bu sistemle yetiştirilen bireyler, hayatlarını çoğunlukla ödül ve ceza veren dışsal otoritelere göre şekillendirmiştir.
Bazı aileler bu yöntemi sürdürüken, bazıları ise zamanla bunun sağlıklı olmadığını fark ederek daha farklı bir yaklaşım benimsemiş, bu da bir sonraki kuşağın davranışçı ekolden yalnızca kısmen etkilenmesini sağlamıştır. Günümüzde ise bireyin davranışını değiştirmek için yalnızca dışsal değil, aynı zamanda bilişsel bir değişimin de gerekli olduğu kabul edilmektedir. Buna rağmen önceki kuşağın pek çok bireyi hâlâ eğitimin, sosyal normlara uymanın ve ahlâki yapıların sabit olması gerektiğini savunmaktadır.
Bu noktada, Lawrence Kohlberg'in Ahlâk Gelişim Kuramı bizlere önemli bir açıklama sunar. Kohlberg, yaptığı çalışmalar sonucunda insanın ahlâki gelişimini üç temel düzeyde inceler:
1. Gelenek Öncesi Düzey: Birey, doğruyu ve yanlışı ceza ve ödül temelinde değerlendirir. Ahlaki kararlar dışsal sonuçlara bağlıdır.
2. Geleneksel Düzey: Davranışlar, başkalarının onayını almak ve toplumsal düzeni sürdürmek amacıyla şekillenir. Kurallara uyum esastır.
3. Gelenek Sonrası Düzey: Birey, evrensel ahlaki ilkeleri temel alarak karar verir. Vicdan ve adalet ön plandadır, gerekirse yasalarla bile ters düşülebilir.
Önceki kuşakların daha fazla "ahlakçı" olması, büyük ölçüde bu gelişim düzeylerinin ilk iki aşamasında sıkışıp kalmalarından kaynaklanır. Bu da bize gösterir ki, ahlaki gelişim yalnızca yaşla değil, yaşantılarla ve düşünsel dönüşümle mümkündür.
İşte tam da burada Ahlâki yaralanma devreye girer. Yani İç ses ile dış dünyanın beklentisi arasında kurulamayan o köprü…
Kişi kendi ahlâkını inşa edemez hale gelir. İtaat etmezse suçluluk, sorgularsa utanç duyacaktır. Böylece Ahlâk kavramı, vicdani bir kılavuz olmaktan çıkarak; dıştan dayatılan bir yüke dönüşür.
Bu yükle baş edemeyen kişiler; çoğu zaman çözemedikleri, gerçek anlamını bulamadıkları boşluklarını başkalarına ders vererek kapatmaya çalışır.
Bugün artık biliyoruz ki yalnızca davranış kalıpları ile bir değişim söz konusu değildir. Eş zamanlı olarak düşüncelerin de dönüşmesi gereklidir. Ne yazım ki eski kuşaklar için sosyal normlar hâlâ sarsılmaz ve yıkılmaz birer dağ gibi görülmekte, sabit akıl ve ahlâk anlayışı ile öylece duracağı düşünülmektedir. Çünkü onlara göre o sistem, yalnızca doğru olan değil, önce inandırıldıkları, sonra kabul edip inandıkları varoluşun bizatihi kendisidir. Bu sebeple Ahlâki esneklik bir tehdit gibi gelir; çünkü o esneklik, geçmişlerinin yanlış olabileceğini fısıldar…
Ahlâk her ne sebeple karşı karşıya olunursa olunsun evrensel doğrunun yanında olmak demektir. Şayet Ahlâki olarak yara almak, vicdani olarak arada kalmak, insani olarak yolda kaybolmak istemiyorsanız kendinizi pek çok konuda yaptığınız gibi ahlâki olarakta geliştirmeye çalışın. Meselenin bir önceki nesil ya da bir sonraki nesil olmadığını, asıl meselenin insanın ve insanlığın gelişimi olduğunu işte o zaman anlayabiliriz belki…
Bölümü bitirirken bir son dokunuş yapacak olursak; Ahlâki Yaralanma ilk bakışta insanın arada kalmışlık hissini en yoğun şekilde yaşaması anlamına geldiği için bireyin aşırı huzursuzluk yaşayacağı anlamına da gelir. Fakat bu duyguyu doğru yönlendirebilirsek yanlış giden, dışarıdan belli baskılarla, yönlendirilmelerle kabul ettirilmeye çalışılan, doğru olmayan, adil ve insani olmayan kuralları doğru gibi göstermeye çalışan durumları da farketmemizi sağlar.
Yani diyorum ki; yaşanan adaletsizliğe, hakkaniyetsizliğe, ahlâki ikircikliğe karşı içiniz sıkılıyorsa doğru yolda olduğunuzu bilin.
Başka bir bölümde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın 🤗
留言