top of page

#Şeytanla Pazarlık: Üstteki El Kimin?


Kötülük denilen şey gölgelerden büyür. Dışında olanlardan değil tabi. 🧐 Bir yerde insanların içinde büyüyen gölge varlıklar ne kadar fazla ise orada şeytani kötülükte artacaktır. İçimizdeki gölgeler ne kadar inatçı, kindar, haris, tamahkar, yalancı, düzenbaz, bilgisiz ise kötünün de o oranda arttığı vakidir. Yani önce kendi içindeki gölge benliklerinle savaşıp kazanmadan dışındakilere bir şey yapamazsın. İstediğin kadar etrafına Süleymanmışsın gibi davran, istediğin kadar Habil'in saf inancına sahip oldum diye düşün, istersen melekler kadar güzel görün, çiçekler gibi rayihanı çevrene savur... Gölgelerine sahip çıkmadan bunlar sadece suret olarak kalacaktır. Şeytan, sürdürülebilir kötülüğün peşindedir ve "Gölge Avı" en sevdiği etkinliktir. Hülasa, kötülüğü karanlık ve izbe yerlerde dolanırken bulursun ama aydınlık ve ferah yerlerde aynı kötü yok hükmündedir.


Peki, insan kendi içindeki gölgelerle nasıl yüzleşir? İlk adım, onları reddetmek yerine kabul etmektir. Zira reddettiğin her şey, bilinçaltının derinliklerinde daha da güçlenir. Kendine dürüst davranmayan, kendi açgözlülüğünü, kibrini, korkularını görmezden gelen kişi, kötülüğe farkında olmadan alan açar. İşte bu yüzden, en büyük savaş meydanı insanın kendi içidir.


İçimizdeki gölgeleri zapt etmenin yolu, onları anlamaktan geçer. Onları bastırmak değil, farkına varıp dönüştürmek gerekir. Bilgisizlik, en büyük gölge besleme unsurudur. Bilgi, bilgelik ve kendini bilme yolculuğuna çıkan kişi, içindeki gölgeleri tanır ve onları yönetmeyi öğrenir. Böyle biri, karanlıkta ışık taşıyan bir yolcuya dönüşebilir.


Gölgesiyle yüzleşmeyen kişi, dış dünyada kendi karanlığını başkalarına yansıtır. Her kötüyü dışarıda arayanlar, aslında kendi içindeki gölgeyle savaşmaktan kaçanlardır. Oysa içindeki kötülüğü tanıyıp dönüştüren biri, başkalarının karanlığını da aydınlatma gücüne sahip olur. Bu yüzden, gerçek mücadele dışarıda değil, içeridedir.


Edebiyat dünyası bu konuyu pek çok eserle irdelemiş, iyi ve kötüyü ve dahi şeytani olanın insan evladı tarafından nasıl çekici hale gelebileceğini anlatmış öykülerle doludur. Örnek vermek gerekirse; Goethe’nin Faust'u, Oscar Wilde’ın Dorian Grey'in Portresi, Christof Marlowe’un Doktor Faustus’u, Nathaniel Hawthorne’un Genç Goodman Brown’u ve Adalbert von Chamisso ‘nun Peter Schlemiel ‘ın Tuhaf Hikayesi gibi kitaplar verilebilir.


Konuya dair hepside ilginç ve akıcı kitaplardır. Fakat ben bu bölüme Amerikalı yazar Nathaniel Hawthorne'un dönemin Püriten ahlakı yerdiği ve insanın içindeki kötünün dışı tarafından kamufle edilerek adeta ahlak timsali gibi gözükmeye çalıştığı, aslında çoğunun şeytanın müritleri olduğunun anlatıldığı Genç Goodman Brown’un hikayesini odaklanacağım.


Bu hikaye 17.yy sonlarında Amerika'nın Salem kasabasında geçen kanlı tarihi olayın biraz öncesinde geçer. Dönemin katı, tutucu ve bağnaz dini görüşü yüzünden saçma bir şekilde 200’ün üzerinde kadının mahkum edilip 19’unun idam edilmesi ile son bulan kanlı Cadı Avının gerçekleştiği dönemdir. Yine kısa bir not; bu hikayenin yazarı olan Nathaniel Hawthorne'un büyükbabası da mahkeme heyetinde görevli bir yetkilidir. Zaten bu sebeple yazar, Hathorne olan soyadına bir harf ekleyerek değiştirip Hawthorne yapmıştır. Dilerseniz bu konuyu daha ayrıntılı anlattığım ve kanalda bulunan, “Bir Yazarın Bir Harfle İmtihanı “ bölümüne bir göz atabilirsiniz. Yine Amerikalı tiyatro yazarı Arthur Miller'ın Salem olayını oyunlaştırdığı “Cadı Kazanı” oyununu da okuyabilirsiniz.


Konudan daha fazla sapmadan gelelim Hawthorne'un Genç Goodman Brown hikayesine…


Goodman adından da anlaşılacağı üzere iyi kalpli ve dönemin Püriten inancına aşırı sadık inançlı bir adamdır. Karısı Faith ile (ki inanç anlamına gelir) Salem’de kendi gibi iyi ve imanlı olarak gördüğü insanlarla birlikte yaşamaktadır. Günün birinde Goodman Brown, karısını evde bırakarak gizemli bir yolculuğa çıkar. Evden çıkmadan önce karısı Faith, Goodman ‘nin bu yolculuğa çıkmasını istemez ve engel olmaya çalışır. Fakat Brown, işini halleder halletmez geri geleceğini söylerek evden ve karsından ayrılır.


Ormanda ilerlerken, koyu renkli kıyafetler giymiş, yaşlı ama güçlü görünen bir adamla karşılaşır. Bu adamın şeytanın kendisi olduğunu elinde tuttuğu ve canlı bir yılanın içinde dolandığı asasından hemen anlar. Yaşlı adam bu aşa sayesinde çok hızlı hareket edebilmektedir. Ve Goodman ‘I gece yarısı olacak bir ayine davet eder. Goodman karısını bahane ederek onunla gitmek istemez. Yinede merakını yenik düşmek üzeredir. Şeytan yanından ayrılmak isteyen Brown'u etkilemek için onun babasını ve büyükbabasını tanıdığını söyler. Babasının Püriten karşıtı bir Quaker mensubu kadını nasıl kırbaçladığını, dedesinin bir kızılderili köyünü nasıl bilerek ve isteyerek canice yaktığını bildiğini söyler. Goodman duyduklarına inanmak istemez. Zira ona göre Püriten inancı ve ahlâkı saf ve temizdir. Tıpkı kasabada yaşayan diğer inananlar gibi… Yaşlı adam yinede karısı Faith’i bahane ederek gitmek isteyen Goodman ‘a istediği zaman gelebileceğini söyler. Tam da bu esnada uzaktan kasabanın gençlerine dini eğitim veren yaşlı bayan Goody Cloyse görünür. Şeytanla görünmek istemeyen Brown, hemen orada bulunan bir çalılığın arasına saklanır. Hikayenin bu kısmı Goldman‘in inandığı değerlerin ne kadar da başkalarına dayalı olduğunu ispatlamış olur.


Bayan Goody Cloyse, Goodman Brown gençken din hakkında bildiklerini ona öğretmiş bir kişidir. Ve Brown onu hâlâ manevi olarak yüce bir şahsiyet olarak görmektedir.


Bayan Cloyse Yaşli adama yaklaştığında ona “Efendim, tapınağım” diyerek selamlar. Sonrasında uçan süpürgesinin çalıştığını ve bu kadar uzun bir yol yürümek zorunda kaldığından bahseder. Gerçekte Bayan Goody Cloyse, bebek yağlarından, çeşitli otlardan ve canlılardan büyüler yapmak için iksirler hazırlayan bir cadıdır. Goodman hem şaşırmış hemde inandığı bu insanları yavaş yavaş sorgulamaya başlamıştır.


Bayan Goody Cloyse oradan ayrıldıktan sonra saklandığı yerden çıkarak yaşlı adamla biraz daha yürür. Fakat gitme fikri daha ağır bastığı için bir ağacın altına oturur. Şeytan, şayet fikrini değiştirirse gelebileceğini tekrar hatırlatarak sonradan yeniden yaptığı asayı Goodman’a vererek oradan ayrılır.


Tam o sırada, yoldan gelen atların ve binicilerin seslerini duyar; ama sadece birkaç adım uzakta olmalarına rağmen onları net bir şekilde göremez. Seslere kulak verince, onların kasabanın papazı ve Diyakoz Gookin’in sesi olduğunu anlar. Diyakoz, toplantıya New England’ın dört bir yanından ve hatta bazı Kızılderililerden misafirlerin katılacağını heyecanla anlatır ve genç bir kadının da geleceğini ekler. Papaz, geç kalmamaları için acele etmeleri gerektiğini söyler.


Goodman Brown halis bir inançla Tanrı'ya bağlı olduğuna inandığı iki kişi olan papaz ve diyakozunda şeytanın müritlerinden olduğunu gördüğünde hem şaşırır hem de çok sarsılır ve yarı baygınlık hissiyle hemen yanındaki bir ağaca tutunmak zorunda kalır.


Daha sonra gecenin karanlığında şeytanin başında bulunduğu bir gece ayinine tanık olur. Burada o güne kadar saygın, inanç sahibi bir çok kişinin yaşli adamın karşısında hazır bulunduklarına şahitlik eder. Goodman o güne kadar iyi dediği ne kadar insan varsa hepsi de orada ve şeytana yakın durmak için birbirleriyle yarışmaktadır. Fakat Goodman Brown'un yıkılışı genç ve güzel karısı Faith’i onların arasında gördüğünde gerçekleşir. Kendinden geçen Goodman “İnancımı kaybettim “ diyerek oradan hızla uzaklaşır. Daha sonra orman'ın bilmediği bir bölgesinde uyanır.


Kasabaya döndüğünde etrafındaki dünya ona bambaşka görünür. Güneş doğmuş, kasaba her zamanki gibi uyanmıştı; ancak Brown için hiçbir şey eskisi gibi değildir. Artık gözleri, tanıdığı herkese şüpheyle bakmaktadır. Zira artık hepsinin gölge benliklerini görmeye başlamış ve ettikleri duaların hangi Tanrı'ya olduğunu sorgulamaya başlamıştır. Eve döndüğünde karısı endişeli gözlerle Goodman ‘ı karşılar. Ancak Bay Brown karısı Faith'i bile eskisi gibi görmez. Hatta sonradan doğan çocuklarını bile… Genç Goodman Brown hikayesi bize insanın içindeki iyi ve kötünün hangisinin daha baskın olabileceğini, insanın, toplumun ikiyüzlülüğünü, inanç gibi saf bir değerin içine nasıl şüphe tohumları katılabileceğini ve sarsılmaz zannedilen inancın nasıl yıkılabileceğini gösteren usta işi alegorik bir hikayedir.


Hikayenin sonu hayal mi yoksa gerçek mi bilinmez diyerek bitse de bize şu soruyu sordurur; “ İnsanlar gerçekten saf ve iyi mi, yoksa hepimizin içinde kötülüğe mutlak bir eğilim mi var?


Bölümün başında kötülüğün gölgelerde büyüdüğünü söylerek başlamıştım. Genç Goodman Brown belkide içindeki gölge yönleri görmek istemedi ve hep üzerini kapattı. Bu da sonunda onun mutsuz ve yalnız bir şekilde ölmesine neden oldu.


Ve bölümde burada sona erdi.


Başka bir Akıl Fikir Gezegeni bölümünde görüşünceye dek, sağlıcakla kalın. 🤗

コメント


bottom of page